Sensorimotor kavramı günümüzde, psikolojik sistemimizin derininden yüzeyine doğru ilerleyen, beden odaklı terapi yaklaşımlarını tarif etmek için kullanılan bir terimdir.
Sözel hikayelerimizde yer alan ve hatta bilişsel düzeyde metinleştiremediğimiz söz öncesi- erken çocukluk dönemine ait travmatik deneyimlerimiz, motor dürtülerimiz ve duyularımızla edindiğimiz bilgiler ve verdiğimiz yanıtlar aracılığıyla, nörolojik sistemimizde bir yer edinir. Bu psikolojik referans, çoğu zaman kendimizde tekrarlayan bir sorun olarak gördüğümüz, işlevsel olmayan hayatta kalma mekanizmalarında ifadesini bulur. Sensorimotor Terapilerde öncelikle, kaslarımızda ve iç organlarımızda, motor dürtülerimizde yer alan ve aynı zamanda kalp ritmimiz, nefes gibi doğuştan gelen bilgilerin ayrımsanmasını teşvik eder.
Bir Sensorimotor Sanat Terapisi yaklaşımı olan Clay Field (Kil Alanı) ise daha anne karnından başlayarak hayatla temas ettiğimiz ve duygusal yapılanmamızda ilksel bir rol oynayan haptik (dokunma) duyusu ile çalışır. Bu sayede, çoğu sözel terapinin ulaşamadığı, bilişsel süreçlerin ardında, bedensel hikayemizde saklı duran travmatik biyografimizle ilişki kurar. Aynı yolla, yeni ve sağaltıcı bir biyografinin yazılmasına, daha etkin, bütüncül ve özgün bir “kendilik” algısına dönüştürülmesine yardımcı olur. Bu terapi biçiminin, diğer sanat terapileri ve beden odaklı terapilere benzer yanları olmasına rağmen, işleyişi ve derinliği açısından farklı özellikler taşır.
İşte bu konuşmada, özellikle Work at the Clay Field (Kil Alanında Terapi) üzerinden Sensorimotor Terapiler’e bir giriş yapma ve tanışma amaçlanmaktadır.
Leave a Reply