Hindistan kökenli bir meditasyon tekniği ve aynı zamanda sanatsal bir çalışma olan Mandala, Batı dünyasına İsviçreli Psikiyatr Carl Gustav Jung aracılığı ile girmiştir. Popüler boyama kitaplarının çok ötesinde bir kişisel farkındalık yolculuğu olan Mandala Meditasyonları, Jung’un kollektif ve bireysel bilinçdışı alan ile şekillendiğini söylediği Ego Ben’in semboller ve renkler aracılığıyla farkedelmesi ve bu sayede Gerçek Ben’e ya da Öz Ben’e yolculukta önemli bir tekniktir. Gerek Batı’nın modernleşme ile gelişen beşeri bilimleri gerek kadim doğu bilgileri, insanın bu dünyadaki yolculuğunu bir “bireyselleşme” süreci olarak tanımlar. İşte Mandala Meditasyonları bu yolculuktaki hikayelerimizi farketmek ve dönüştürmek açısından bizlere alan açar. Bilinç dışının bir dili vardır, bu dilin en önemli öğesi ise sembollerdir. Bu sembollerin kimileri kollektif, kimileri bireysel bilinç dışı alandan gelir ve kişisel hikayelerimiz bu nedenle bazı yerlerde kesişir/benzer bazen birbirin, bazı açılardan ise çok farklılaşabilir. Bu sembollerin en somut olarak karşımıza çıktıkları yerler rüyalarımızdır mesela. Farkında olmadan önümüzdeki kağıda karaladığımız desenler ya da mesela buna odaklı, bu niyet ile yapılan meditasyon egzersizleridir. İşte bu nedenle Mandala Meditasyonları bilinçdışımızın dilini çözmek/anlamak için uygulanan en güçlü meditasyon tekniklerinden birisidir.
Mandala Meditasyonu
Özlem Var
/ Yoga, Mandala ve Meditasyon Eğitmeni