Yin Yogada Bedenin Potansiyeli ve Sınırları

Paul Grilley bugün bildiğimiz anlamdaki yin yoganın kurucusu ve çağımızın en önemli anatomi hocalarından biri olarak kabul ediliyor.

Grilley’in yoga anatomisine kattığı iki önemli kavram var:

  • Tension (gerginlik)
  • Compression (sıkışma)

Yogaya başlayanlar, düzenli bir pratik sonucu ilk dönemlerde yapmayı hayal bile edemeyecekleri  asanaları yapabildiklerini şaşkınlık içinde görürler.

Düzenli yoga pratiği, bedenlerini esnetmiş ve güçlendirmiş, hareket yelpazelerini genişletmiştir.

Bedenlerinin zaten bir “potansiyeli” vardır; sadece bu potansiyel o güne kadar değerlendirilmemiştir.

Yoga pratiği ile beraber, omurga rahatlar, esner kaslar uzar ve güçlenir, fasya ve eklem dokusu olması gereken sağlıklı forma ulaşır.

Bedendeki “gerginlik (tension) gitmiş, beden kendi potansiyeline ulaşmıştır.

Ama bir de şöyle bir durum vardır; ne kadar adanmış bir şekilde yoga pratiğimize devam edersek edelim, belki de belli pozları bir türlü yapamayız.

Dizimiz acır, omurgamız o kadar geriye bükülmez, kalçamızı bir cm daha fazla açmamızın imkanı yoktur v.s…

İşte Paul Grilley bu durumu “Compression” olarak açıklıyor; yani sıkışma…

Kemiğin kemiğe değmesi…

Bedenin net sınırlarına ulaşılması…

Artık beden pozun içinde adeta sıkışıyor, kişinin kemik, iskelet yapısı, eklemleri pozun “olması gereken” şekline izin vermiyor.  

Peki olması gereken ne?

Gerçekten olması gereken bir şey var mı?

Grilley tam da bu noktada diyor ki, insan bedeni bir yoga pozundan çok daha fazlasıdır.

Yoga pozunda nasıl göründüğümüz önemli değildir.

Yoga yaparken bedeni yoga pozunda değil, pozu bedene uyarlamak önemlidir.

Titizlikle çalışsak bile önemli olan bedenimizin yapısıdır; kemik, eklem, omurga yapımız, kollarımızın uzunluğu, kısalığı vs. değiştirebileceğimiz alanlar değildir. 

Bedenimizin temel yapısını değiştiremeyiz ama bedenimize ihtiyaç duyduğu destekleri sunarak, yoga pozları bedenimize göre uyarlayarak pratiğimize devam edebiliriz.

Peki ruhumuzun, kişiliğimizin esneme potansiyeli var mı? 

Ya da değişmez bir yapı taşı? Tıpkı kemik, eklem yapımız, kolumuzun uzunluğu kısalığı gibi…

Hayatımızın potansiyeli, 

Ruhumuzun değişmezleri

İster ruh deyin, ister kişilik, içinize ne siniyorsa, galiba tıpkı bedenlerimizde olduğu gibi orada “tension” ve “compression” alanlarımız var.

Değişme potansiyeli taşıyan taraflarımız ve değişemeyecek olanlar…

Mesela geçmişimiz… Geçmişimiz, tıpkı kolumuzun, bacağımızın uzunluğu, kısalığı gibi değişemeyecek olan değil mi?

İçimizde taşıdığımız öfke, endişe duyguları ise kas yapımız gibi, üstünde çalıştığımızda nasıl çalıştığımıza bağlı olarak artabilir, gücünü kaybedebilir.

Çocukluğumuz femur kemiğimizin başı gibi ne ne yaparsak yapalım o femur kemiğinin başı öyle kalacak…

Ama bugün kendimize acıma duygumuz yoğunsa bu durum kaderimiz değil, biraz emek ile acıma duygumuzun yerini, sağlıklı bir öz-şefkat ve kabul alabilir.

Hayatlarımızın bir kısmı tıpkı kemik, iskelet yapımız gibi üstünde müdahale edilebilmesi neredeyse imkansız; geçmişimize hayatımızın “kemik yapısı” diyebiliriz aslında.

Bugünümüz ise adeta bizim kas sistemimiz gibi, çalıştıkça güçleniyor, esniyor, uzuyor; değişme potansiyeli çok fazla.

Peki değişmez sanılan eklem, kemik yapısının bir egzersize ihtiyacı yok mu? Olmaz olur mu? Elbette var. Yapılan egzersiz kaslarda olduğu gibi onların en temel anatomik yapısını değiştirmeyecek belki ama, kendi ihtiyaçlarına uygun bir şekilde hareket ettirildiklerinde canlanacaklar, hareket kabiliyetlerini koruyacaklar, eklemlerde çok sık görülen kireçlenmeyi yaşamayacaklar.

Pozlar içinde 3-5 dakika arası kalınan yin yoga pratiği bedenimizdeki kaslara göre daha farklı bir yapıya sahip eklem, kalça, omurga, bel ve bu alanlardaki bağ dokuyu destekleyen bir yoga stilidir. 

Bir uygulayıcı “ben eklem yapımı beğenmiyorum: Eklem yapımı değiştirmek istiyorum, yoga pratiğimde önümde engel çünkü” derse eğer, çok net olarak 

söyleyebiliriz ki işin sonu sakatlanma ile bitecektir.

Eklem yapısının fiziksel ihtiyaçlarına uygun, onu değiştirmeyi düşünmeden çalışmalar yaptığında ise, eklem yapısı sağlıklı bir forma ulaşacaktır, hatta esnekliği artabilir bile…

Alalım bu formülü kişiliğimize uygulayalım…

Yapısı gereği değişme potansiyeli taşımayan, kemikleşmiş olana, onu kökten değiştirmek için değil de, onunla sağlıklı bir akışta yaşayabilmek için yaklaştığımızda belki de kendimizle uyumlanmamız kolaylaşacaktır.

Şimdimiz üstünde daha bir yang çalışma yapabiliriz; onu şekil vermek elimizde.

Geçmişimiz ise bizim değişmeyecek olan; onun yin pratiğinin yumuşaklığına, kabulüne ve anlayışına ihtiyacı var.

ÇAĞLA GÜNGÖR

Cevap Bırakın

E-posta aderesiniz kesinlikle yayınlanmayacaktır.