Yapay Zekanın Tarihine Dair Bir Deneme

Yapay zeka tarihine kabaca bir bakış

Takılı kaldığımız ya da (ufak çıkarlara göre)belirli sınırlara hapsedilen değer sistemleri, içine doğduğumuz verili düzen ile bilginin kaynağını ya da gelişim sürecini ne ölçüde doğru yorumlayabiliyoruz? Bir teknolojinin veya bir makinenin gelişim süreçlerinin seyrine dair ya da katkı sağlayabilmek gibi bir ‘düşüncemiz’ veya ‘derdimiz’ varsa eğer diyelim. 

Meselemiz yapay zeka, derin öğrenme, makine öğrenmesiydi zihin günleri atölyesi kapsamında. Daha çok teknik içeriği – bilgisayar bilimleri açısından konuyu ele aldık. Kısmende tarihsel gelişimine değinmeye çalıştık. Tarihsel yön konusunda çok iddialı söylemler bulunuyor, ancak üretimsel süreçleri yalnızca belirli bir tarih ile sınırlamak, hayal gücümüzü de sınırlandıran bir tanımlama girişiminden başka bir şey değildir.

Genelde yapay zeka veya makine öğrenmesi Frank Rosenblatt’ın geliştirdiği 1956’da Perceptron ismi ile bir makinenin yazılımsal olarak modellenmesi-programlanması ile temellendirilerek tarihsel sürecininin başladığından bahsedilir. Konu zeka veya zihinsel bir aktiviteye dair bir tarihsel süreç ise, sınırlı dar bir kapsam alanında açıklamak ne derece fayda sağlayabilir? 

Resim-1: Frank Rosenblatt, solda ve Charles W. Wightman, Aralık 1958’de ilk algılayıcı haline gelen makine kısmında çalışıyor. (4)

Rosenblatt and Wightman

Bu yazımın derdi biraz bu minvalde seyredecek. Yani yalnızca bilgisayar, daha doğrusu makineler kapsamı bizlere ne ölçüde gerçekliği verebilir? Aslında mesele hayal dünyamız, insanın arzu ettikleri, fayda sağlamaya çalıştığı, ya da ilerleme isteği ise; konunun yalnızca Perceptron (yani tek boyutlu bir (cnn)convolutional neural network -evrişimli sinir ağı-) düzleminde ilerlemesi ne ölçüde ilerleme getirecektir ya da getirmiştir? (artificial intelligence)AI ya da (machine learning)ML üzerinde milyonlarca insanın çalışma yaptığı, devletlerin ve şirketlerin çok ciddi bütçeler ayırdığı, günümüzün neredeyse endüstriyel alanda, üzerinde en çok durulan, en önemli gelişmesi acaba neden son 65 yıllık geçmişini bir türlü aşamıyor. Şöyle soralım, neden 65 yıldan bu yana CNN mimari modeli üzerinden ilerleniyor, madem ki teknolojide logaritmik bir ivmelenme yaşanıyor ise? Özellikle son 5 – 10 yıldan bu yana AI’nin fetiş oranlarda piyasaya sürüldüğü, robotların şovları, insansız-sürücüsüz araçlar vb. gibi… Şimdi son 5 – 10 yılı ve hatta 65 yılı bir kenarda bırakarakmayı deneyelim ve makinelerdeki işlemci mimarileri için az daha geriye gidelim. Yıl 1945 ve John von Neumann (bilgisayar işlemcisi, beyni adı verilen)CPU’yu ortaya çıkardığında materyal dünyanın belirli bir doygunluk seviyesinde olmadığını kim söyleyebilir? CPU çok basitçe, mantıksal-matematiksel sembolleri işlemeye yarayan bir aygıttır. Ve, veya, eşittir vb. mantıksal sembolleri kolayca işleyebilir, toplama, çıkarma, sayma vb. gibi aritmetik işlemleri yapar. İşin ilginç yanı biz halen bu (5)Neumann mimarisini kullanmaya devam ediyoruz, bu çok hızlı teknoloji çağında. Elbette giderek daha küçük, paralel işlemleri de beraberinde yapabilir, daha hızlı olana doğru bir gidişatı var bu CPU mimarisinin. Zaten materyal gelişiminin artmasına paralel olarak artık ceplerimizde, altıncı parmak uzvumuz olarak cep telefonlarımızın dahi içinde kullanmıyor muyuz bu Neumann mimarisini?  

Biraz daha geriye doğru gitmekten çekinmeyelim. 17. yüzyıla biraz odaklanalım önce. Neticede tüm bu gelişmeler insan zihninin hayal gücü ile sınırlı ise (yani sınırsız ise), üniversal-akademik aygıtlar bağlamında, etik ya da ahlaki değerler ve bunun yanı sıra mevcut donanımsal mimariler düzleminde düşünmeden, gerçek anlamda bilginin akışını ve nasıl damıtıldığını, felsefeden, fizikten, matematikten bağımsız olmadığını hissetmeye çalışalım. Leibniz’in ortaya attığı Characteristica Universalis makinesi fikri de bir yapay zeka modelidir? Elbette öyledir. 17. yüzyılda böyle bir makine hayalini kuran kişiyi, sırf materyal zeminin gelişmemişliğini baz alarak reddedemeyiz. Bir çoğumuzca, mevcut bakış açılarımızın kabullenemeyeceği bir gelişmedir bence Leibniz’in hayali.  Bakınız Resim-1 (3)

Resim-1: Characteristica Universalis

Yine 17. yüzyılda Thomas Hobbes’un tüm insan aktivitelerini fiziksel olarak yorumlaması, heman akabinde Isaac Newton’da, madem tüm bedenimiz fiziksel fonksyonlar ile açıklanabiliyor tüm beden, mekanik hareket yasaları da ortada kabak gibi duruyor, ben de fiziksel(modern tabirle fizyolojik) olan her şeyi matematiksel sembollerle kolayca ifade edebilirim, hatta formülüze dahi ederim diyerek, insan fonksiyonlarını sembol dile -yani matematiksel- dile çevirmemiş midir? Sırf bu materyal yoksunluğu döneminde bu teorilerin ve fonksiyonların matematiğe dökülmesinin, o çağ için son derece devrimci, saygı duyulması gereken bir gelişme olduğunu hissedebilmek gerekir, o günün mekanları ve koşulları göz önüne alındığında.

İnsanın hayal dünyası elbette 17. yüzyılla da sınırlı değildir, buraya da takılı kalmamak gerekir,  bilgi 17. yüzyıla da akmaktadır elbette önceki kuşaklardan. Batı hayranlarının uzunca süre burun kıvırdıkları doğu ve hint felsefelerine çok az göz gezdirmek dahi, gelinen durumda, konfor alanları ve bilginin, donanımların hızı ve ufalması dışında, düş dünyamızda acaba ne değişimler olduğunu sorgulatır türden değil mi? 

Gelin yalnızca onlarca kuşak daha geriye gidelim ve (2)M.Ö. 800’lü yıllarda Samkhya Yoga Felsefesi’ne göre bilginin tanımına bir de göz atalım. Sizce de günümüz veri dünyasında bu bilginin tanımı mevcut veri ve verinin tipi bağlamından daha gelişmiş bir teori sunmuyor mu? Bakınız görsel Resim-2 (1)

Resim-2  (1)

Samkhya okulu, Perception (algı, algılama), Inference(çıkarım, sonuç çıkarma, anlama) ve güvenilir tanıklığı bilgiye ulaşmanın üç güvenilir yolu olarak görür.

Bunun donanımlara sirayet etmemesi, materyal dünyanın henüz belirli bir doygunlukta olmamasıdır yalnızca. Yani bir yandan düş dünyası, diğer yandan da materyal dünya ilerlemektedir.(Konumuz bu ilerlemenin pozitif ya da negatif sonuçlar doğurduğu bu yazımızın konusu değil) Sanayi devriminde ortaya çıkan yalnızca bi vidanın dahi hangi oranlarda kullanıldığını gözlemlemek için hafifçe etrafımıza bakmak dahi yeterli. Vidanın olmadığı neredeyse bir araç ya da makine yok gibi. (Batının tabiri ile) miladi olarak daha geriye de uzanabiliriz. M.Ö 600’den bir anekdot aktaralım Platon’un (7)mağara alegorisinde, günümüz görselliği, görsel yanılgı ve gerçekliğini hissettirmeye çalışırken günümüz televizyon, projeksiyon örneğini göz önüne almamız hiçte yanlış olmayacaktır. Buddha‘nın hayal gücünün sınırsızlığını ifade ederken, belirli bir düşünce sisteminin sınırlarına (kendi fikirleri dahil)takılı kalmamanın önemine vurgu yapması ne kadar da manidardır. Görüyoruz ki bilgi aktıkça, iç içe geçtikçe, harmanlandıkça, damıtıldıkça anlamlı bir (bilgi, data)knowledge ortaya çıkıyor. 

Bir konuyu ele alırken yalnızca uzmanı olduğumuz bir zeka- zihin sistemi – özel bir bilim tipi ile de ele alabiliriz. Yaşamın tüm alanlarını yalnızca matematiksel bir düzlemde açıklayan düşünürler ve filozoflar da elbette çok ciddi fikirler öne sürdüler. Ancak insan zekasının başına ne oranda sıfat getirirsek, insan zihnini anlamdırabilmek belki de o oranda daha anlaşılır olacaktır. Yani matematiksel zekanın yanına, sosyal zeka, kinetik zeka, duygusal zeka, doğal zeka vb. gibi(anlayabilir, anlayışlı, ilişki-bağ kurabilir sıfatlar diyelim tüm bunlara) ne ölçüde ve farklı yönlerden beslenirse o derece iyiye ve (görece de olsa) doğruya ulaşılabilir olunacaktır. (6)

Tüm doğa için (elbette insanın tüm varlığıyla doğanın bir parçası olduğunu göz ardı etmeden) iyi olana, doğru olana ulaşabilmek iddiasında isek, mevcut enformasyon çağımızın yeterlilikleri çok tartışma götürür. Makinelerde donanımsal kısıtlı mimarileri ile materyal doygunluklar olsa da, bu donanımların kimlerin egemenliğinde veya sahipliğinde oldukları çok önemli. Gerçek anlamda evrensel, toplumsal fayda sağlanabilmesi için (robot)makine yapay zeka ile ilerlemek tüm doğaya ne sağlayacaktır? Yeme-içme gibi ihtiyaçları yoktur robotun. Yalnızca basitçe enerji sağlanması, görece ufak-tefek bakımları yeterli olacaktır. Peki insanı devre-dışı bırakan bu tek yönlü makine nasıl alışveriş yapacak, nasıl tüketecek, tatile nasıl çıkacaktır? Mevcut sistem bağlamında çelişkiler yumağı da beraberindedir. İçinde bulunduğumuz sistemin çıkmazları da, teknolojiye paralel olarak, logaritmik bir artış içerisinde ivmelenmektedir. 

Mevcut tüketim sistemini bir an için ayrı bir yerde tutarak, günümüzde elbetteki sonsuz üstün (kimi düşünce sistemlerine göre tanrının bir parçası olarak da nitelendirildiğimiz) ve ontolojik tüm boyutları ile insana benzer bir makine tasarımının yolu, bir bütün olarak donanımların, yazılımların geldiği durumun şov, görsel öğe ve piyasa reklamlarından etkilenmeden, belirli otoriter merkezlerin emirleri ve muhafaza edilmeye çalışılan modeller ile, belirli sınırlara hapsedilmiş gözüküyor. Gilles Deleuze’ün dediği gibi(2), önce emir almaya alıştırıldık, bilginin, enformasyonun akışının önemi, dil ve felsefi düşüncenin giderek zayıflatıldığı günümüz piyasa-pazar ekonomisi dünyası düşünüldüğünde ne derin ölçüde zayıf ve yetersiz olduğu aşikardır makinelerin. Dolayısıyla hızlı gelişmeler, piyasaya süratle pompalanan temelde aynı ama farklı farklı görseller dünyasında her zaman için ‘gelişmeyi’, bir ilerleme, ‘iyi olan’ olarak algılamak hatalı olabilecektir. Buz dağının, vitrinin, görünmeyen kısımlarında ufak gibi gözüken ama medyaya fazlaca sirayet ettirilmeyen eksi yanlar hiç de küçümsenir hatalardan kaynaklanmamaktadır(8). Yapay zeka insanlığın ortak yararı ve çıkarları için geliştirilmelidir diye dertlerimiz de olabilir elbette, ve olmalıdır tabiki. Ancak çoğu zaman, istenildiği kadar disiplin bir araya gelse de, mevcut enformasyon sistemlerini, ‘iradeyi’ elinde, merkezinde bulundurma konusunda belirleyici, karar merci olan kurum ve şirketler düşlerini tüm insanlığa ve bu konuda çalışma arzusunda olanlara dayatabilmektedirler malesef ve günümüzde dünyamızın geldiği aşamanın pekte iç açıcı olmadığı aşikardır. Bunun için yalnızca geçtiğimiz 1.5 yıllık ve halen devam eden pandemiyi örnek olarak göstermek dahi yeterince fikir verecektir.

Gökhan Manduz

gmanduz@gmail.com;  

gokhan.manduz@algomedi.com 

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Samkhya#cite_note-eliottjag-6
  2. https://oggito.com/icerikler/gilles-deleuze-dil-nedir/47595 (7 dk’lık bu kesit Deleuze’un öne sürdüğü fikrin genel bağlamından koparılmamalıdır!)
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/Characteristica_universalis 
  4. https://news.cornell.edu/stories/2019/09/professors-perceptron-paved-way-ai-60-years-too-soon 
  5. https://en.wikipedia.org/wiki/Von_Neumann_architecture 
  6. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87oklu_zek%C3%A2_teorisi 
  7. https://www.youtube.com/watch?v=1RWOpQXTltA (videoda Türkçe alt yazı bulunuyor)
  8. https://tr.sputniknews.com/abd/202104191044312281-abdde-2-kisinin-oldugu-surucusuz-tesla-kazasina-federal-inceleme/ (Kaza trafik kazalarının yoğun yaşandığı bir ülkede gerçekleşmemiştir. 3,4 farklı pixelin yanlış algılanması, %98 başarı oranı ile sonuç veren bir yapay zeka sonucunu bir anda %70’lere, %60’lara kadar düşürebilmektedir.)

Cevap Bırakın

E-posta aderesiniz kesinlikle yayınlanmayacaktır.