2.Bölüm – Spinoza’nın Ethica’sı ve Yoganın Farkları

Sıfatları Açısından  

Tanrı bölümünde bahsedilen diğer kavram ise sıfattır. Spinoza bu kavramı, aklımızın tözün özünü  kuran şey olarak anladığıdır şeklinde açıklar. Spinoza’ya göre evrende aynı doğaya ya da aynı sıfata sahip  iki ya da daha fazla töz olamaz.  

IX. Önermesine göre: “Bir şeyin ne kadar gerçekliği ya da varlığı varsa o kadar da sıfatı vardır.1 X. Önermesine göre de: “Tek olan tözün her bir sıfatı kendi başına kavranmalıdır.2 der. Buna göre tözün  sahip olduğu sıfatlar her zaman tözdedir ve hiçbiri bir diğeri tarafından meydana getirilmemiştir. Aksine  sıfatların hepsi tözün gerçekliğini ya da varlığını ifade eder. XIX. Önerme: “Tanrı ya da Tanrı’nın bütün  sıfatları ezeli ve ebedidir.3 XXI. Önerme: “Tanrı’nın herhangi bir sıfatının mutlak doğasından çıkan her şey  hep varolmak ve sonsuz olmak zorundadır. Başka deyişle her şey söz konusu sıfattan dolayı ezeli, ebedi ve  sınırsızdır.4  

Sıfat kavramı Yoga disiplininde “Trimurti” kavramı bağdaştırılabilir. Trimurti, Mutlak olanın  Tanrı’nn üç yönünü, üç yüzünü ve suretini temsil eden meşhur Hindu mitolojisindeki üçlemedir: 

Brahma: Brahma geliştirici ve yayıcı anlamlarına gelir. Yaratılışı başlatan surettir.  Vişnu: Vişnu Koruyucu ve sürdürücü olanı temsil eder.  

Siva: Siva ise yok edici, dönüştürücü dolayısyla her şeyi yeniden yapılandıran sureti temsil eder.  

Spinoza’ya göre sıfatlar da Tanrı’nın özündendir, Tanrı’nın özünden çıkar. Bu sıfatlar da ezeli  ebedidir. Zorunlu olarak sonsuzdurlar ve insan, aklıyla bu sıfatlardan ancak ve ancak ikisini kavrayabilir.  Bunlardan biri düşünce kipi diğeri de yer kaplama kipidir.  

Düşünce Tanrı’nın sıfatlarından biridir. Tanrı düşünen bir varlıktır. Bu, Tanrı’nın diğer önemli sıfatı  olan yer kaplayan ile ilgilidir. İnsanın zihninin ve bedeninin bir bütün olması gibi, Tanrı’nın düşünme ve yer  kaplama sıfatı da bir bütündür.5 

Yoga bağlamında bu iki kip ele alınınca, düşünce kipine meditasyon, yer kaplama kipine de asanalar  yerleştirilebilir. Her ikisi de Tanrı’ya ulaşma araçlarından birisidir. Meditasyon ile insan kendi küçük  benliğinden, kendi parçalarından, evrenin bütünlüğüne katılabilir, düşüncelerini yargılamadan geçip  

1Spinoza, Ethica (S 44) 

2Spinoza, Ethica (S 45) 

3Spinoza, Ethica (S 67) 

4Spinoza, Ethica (S 69) 

5Spinoza, Ethica (S 69) 

gitmesine izin vererek sadece önemli olana yönelerek mutluluğa erişebilir. Asanalar içindeyken de o  asanaya nasıl gireceğini değil, o asana içindeyken kişinin kendine ne olduğu gözlemlenir. Yine asıl önemli  olana yönelerek gerçek mutluluk bulunabilir, bu bağlamda kişi, Spinoza’nın Ethica’sı açısından söylersek hem duruş içinde ve hem de durgun zihinde Tanrı’nın sıfat kavramlarını da kullanmış olur. 

Meditasyon ve asanalar ele alınmışken Spinoza’nın eylem ile ilgili önermelerinden bir kaçı da  şunlardır: 

XXVI. Önerme: “Herhangi bir eyleme belirlenmiş bir şey, bu eyleme Tanrı tarafından zorunlu olarak  belirlenmiştir; Tanrı tarafından belirlenmemiş bir şey kendi kendini bir eyleme belirleyemez.6 XXVII.  Önerme: “Tanrı tarafından herhangi bir eyleme belirlenen varlık, kendini belirlenmemiş kılamaz.7 

Spinoza’nın bu önermelerine göre aslında her şey Tanrı tarafından bir şeye belirlenmiş haldedir.  Spinoza‘ya göre insan, yoga yapmaya Tanrı tarafından belirlenmiş bulunmaktadır ya da bu satırları okuyan  insan şu anda bu satırları okumaya belirlenmiş durumdadır. Bu belirlenimciliğin yoga disiplininde karşılığı  yoktur ancak belki karma felsefesi ile ilişkilendirilebilir. 

Özetle Trimurti kavramı ile Spinoza’nın sıfat kavramı birbirine benzetilebilir. Genel anlamda her iki  tarafta da Tanrı’nın farklı esmaları konu olmuştur. Spinoza’ya göre Tanrı’nın sadece yer kaplama ve  düşünme kipleri bilinebilirken yogada ise Tanrı’nın üç sıfatı belirlenebilir. 

6Spinoza, Ethica (S 74) 

7Spinoza, Ethica (S 75) 

Kendini Tanıma ve Gerçekleştirme Açısından  

Spinoza, Tanrı’ya ilişkin açıklamalarından sonra, sonlu bir zihnin Tanrı ile ne tür bir bağlantı içinde  olduğunu da Zihnin Doğası ve Kökeni bölümünde açıklamıştır. Bu bağlantıyı anlamak için de elbette ki  öncelikle insan bedenini ve deneyimlerini anlamak gerektiğinden söz eder. 

Spinoza, zihin kavramının sadece insana ait olduğunu söyler. Zihin, düşünen bir varlık olan Tanrı’nın  bir fikri ya da tavrıdır. Ayrıca tavırdan kasıt ise tözün halleridir. Tanrı’nın çeşitli hallerinin tezahürlerinin  olduğunu dile getirir. Tanrı ve Tavır arasındaki ilişkiyi de iki kavramla açıklar. Yaratan Doğa ve Yaratılan  Doğa. Spinoza’ya göre Yaratan Doğa Tanrı’nın kendisidir, yaratılan doğa ise Tanrı’nın tezahürleri. 

Zihin kavramına dönersek aslında Spinoza, insan zihninin insan bedeninin ruhsal yönünü teşkil  ettiğini vurgulayabilme kaygısındadır. 

Yoga disiplininde ise zihin “çitta” kavramı ile tanımlanır. Çitta bilinç, düşünce, bilinçaltı, hafıza  anlamlarına gelmektedir. Yoga Sutralar’da da yoganın temel yapısı olarak “Yoga, zihindeki dalgalanmaların  dinginleştirilmesidir.” diye dillendirilir. 

Spinoza’nın diğer ele aldığı kavramlardan biri ise fikir ve algı kavramlarıdır. Fikir, düşünen bir şey  olan zihnin biçimlendiği zihinsel kavramdır. Fikri, zihnin özü olarak açıklar. Algı ise zihnin nesne karşısındaki  edilgin halidir. Bu durumda fikir, etkin bir hal içermektedir. Etkin neden ise varoluşa işaret eder. 

Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü VII. Önermesi’nde: “Fikirlerin düzeni ve bağlantısı şeylerin düzeni  ve bağlantısıyla aynıdır.8 der. Önerme sonucu olarak da Tanrı’nın düşünme kudretinin, O’nun  gerçekleşmiş kudretine eşit olduğunu, yani biçimsel dünyada Tanrı’nın sonsuz doğasından ne çıkmışsa hiç  istisnasız aynı düzen ve bağlantıda düşünce dünyasının da Tanrı fikrinden çıktığını savunur. Yani nesneler  dünyasında ne varsa düşünce kipinde de o vardır ve Tanrı da düşünen bir varlıktır der. 

Diğer çarpıcı önermesi ise Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü X. Önerme’sinde: “Tözün varlığı insanın  özüne ait değildir, başka deyişle töz insanın biçimini oluşturmaz.9 der. Ki böyle olsaydı töz olduğunda insan  da zorunlu olarak var olurdu ki bu baştan beri Spinoza’nın önermelerine göre saçmadır. İnsan, nedenler  olarak vardır. İnsan varlığın doğasının parçasıdır. İnsan iki sıfatın birleşmesidir. Bu durumda aslında “Ben  Tanrı’yım, benim özüm Tanrı!” demek Spinoza’ya göre yanlış olur. O zaman her şey Tanrı olurdu ki bu  durum saçmadır. 

8Spinoza, Ethica (S 114) 

9Spinoza, Ethica (S 119) 

O halde insan varlığını kuran ilk şey nedir? Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü XI. Önermesi’nde:  “İnsan zihnini fiili olarak kuran ilk öge, fiilen varolan tekil bir şeyin fikrinden başkası değildir.10 der. XI.  Önermesine kanıtlama olarak da: “İnsanın özü, Tanrı’nın sıfatlarının belirli tavırlarından, yani belirli  düşünme biçimlerinden ibarettir ve doğası gereği fikir bütün tavırlardan önce gelir. Dolayısıyla bir bireyde  bir fikir oluştuğunda, diğer tavırlar da beraberinde oluşmak zorundadır. Öyleyse bir fikir insan zihninin  varlığını kuran ilk ögedir.11 der. Bu durumda insan, benim zihnimi oluşturan şey sonludur diyemez. Zihin,  sınırlı tekil şeylerden kuruludur. 

Beden ve zihinle ilişkili diğer önermeleri ise Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü XII. Önermesi’nde:  “İnsan zihnini kuran fikrin nesnesinde olup biten her şey insan zihni tarafından algılanmak zorundadır ya  da olup biten her şeyin fikri o zihinde olmak zorundadır. Şöyle dersek, insan zihnini kuran fikrin nesnesi bir  bedense, bu bedende zihin tarafından algılanmayan bir şeyin olması mümkün değildir.12 der. Yine aynı  bölüm XIII. Önerme’sinde: “İnsan zihnini kuran fikrin nesnesi bedendir, yani fiili olarak varolan belirli bir yer  kaplama tavrıdır, başka bir şey değildir.13 der. Bu önerme sonuçlarına göre insan beden ve zihinden  ibarettir ve insan bedeninin varolması için insanın onun farkında olması gerekir.  

Aslında tam da yukardaki açıklamalar yogada yapılan asanalar ile birebir örtüşür. Yapılan her asana  farkındalık ile yapılır. Nefeslerin akışına önem verilir. Nefes almak ve nefes vermek varlığın bilincinde  olmaktır. Her nefes, akışın içinde çok önemlidir. Değerli bir taşa sahip çıkar gibi, sabırla, akışın içindeyken  farkındalık ve hissiyat göz önünde bulundurulur. Spinoza’nın dediği gibi bedenin varolması için insanın  bunu fark etmesi gerekir. Demek ki asanalar yoga disiplininde Spinoza’ya benzeyen temel yaklaşımlardan  biridir diyebiliriz. 

Spinoza’nın yaklaşımıyla kişi, bedenin doğası ile ilgili yeterli bilgiye sahip olursa beden ve zihin  arasındaki birlikteliği de kolay bir şekilde anlar. Yogada bunun için de anatomi bilgisi çok önemlidir. Her kişi  her asanayı yapamaz. Her bedenin yapısı birbirinden farklıdır ve herkesin kendi bedenini tanıyıp kendi  sınırlarını, yapabileceklerini, yapamayacaklarını, yapamayacaksa da o asananın kendi bedenine uygun,  bedeninde aynı yerlere etki edecek farklı varyasyonlarını bilmesi gerekir. Bu sayede kişi hem  sakatlanmalardan uzak durmuş olur, hem de beden farkındalığı ile zihnini de düzenlemiş olur. 

Spinoza’nın insan bedeni ile ilgili Zihnin Doğası ve Kökeni bölümünde ön kabulleri de yer alır: “ 

10 Spinoza, Ethica (S 122) 

11 Spinoza, Ethica (S 123) 

12 Spinoza, Ethica (S 124) 

13 Spinoza, Ethica (S 125) 

I. İnsan bedeni farklı doğalara sahip pek çok bireysel kısımdan oluşmuştur ve bunların her biri  kendi içinde son derece karmaşık yapıdadır. 

II. İnsan bedenini oluşturan bireysel kısımların bazıları sıvı, bazıları yumuşak, bazıları da  serttir. 

III. İnsan bedenini oluşturan bireysel kısımlar, dolayısıyla insan bedeninin kendisi, dış  cisimlerden çok değişik şekillerde etkilenir. 

IV. İnsan bedeni kendisini korumak için pek çok sayıda başka cisme gerek duyar ve deyim  yerindeyse bunlar sayesinde sürekli yenilenir. 

V. İnsan bedeninin sıvı kısmı, dış bir cismin etkisi altında kalıp da yumuşak bir kısmına sıkça  çarpmaya başlarsa, yumuşak kısmın yüzeyini değiştirir ve bu yüzeyde kendisini harekete  sevk eden dış bir cisimden belirli izler bırakır. 

VI. İnsan bedeni dıştaki cisimleri çok farklı şekillerde harekete geçirebilir ve onları çok farklı  şekillerde düzenleyebilir. 14 

Aslında Spinoza’nın asıl amacı zihni açıklamaktır ama bu ön kabuller ile de bireyin parçaları değişse  bile bireyin bütünlüğünün asla değişime uğramayacağını anlatmak ister. 

III. ön kabulü için Zihnin Doğası ve Kökeni bölümünde XVII. Önermesi bulunur: “İnsan bedeni dış  cismin doğasını gerektiren bir tarzda etkilenmişse, insan zihni o cismin fiilen varolduğunu ya da karşısında  durduğunu düşünecektir, ta ki insan bedeni söz konusu cismin varoluşunu ya da bulunuşunu dışlayacak bir  tarzda etkilenene kadar.15 Kanıtlamasında ise bedenin etkilendiği sürece insan zihninin bedeninin bu  tarzdaki duygulanımlara yoğunlaşacağından bahseder. 

Yoga disiplininde de bu durum geçerlidir. Örneğin kişi, bir asanayı anatomik olarak yapılabilecek  durumda olmasına rağmen, ya yeterli düzeyde pratik yapmadığı için ya da o duruşu yapacak özgüveni  olmadığı için bazen asanayı denemekten kaçınır. Ama karşısında onu yönlendiren biri olunca, kişi zamanla  o asanaya doğru zihnini alıştırmaya başlar. Önce zihin etkilenir, kendini o asana içinde hayal eder ve kişi,  karşısındaki kişiyi o asana içinde gördükçe bunun için yeterli donanıma sahip olmaya çalışır. Ta ki o asanayı  yapana kadar. 

İnsan zihni, bedeni ile kurulmuştur. İnsan zihni, insan bedeninin fikri ya da bilgisidir. Zihnin Doğası  ve Kökeni XIX. Önermesi’nde: “Bedende yaşanan duygu durumlarına ait fikirler olmasa, insan zihni insan  

14 Spinoza, Ethica (S 136) 

15 Spinoza, Ethica (S 139)

bedenini tanımaz, varolduğunu da bilmez.16 der. Spinoza’nın görüşüne göre insan zihni insan bedenini  bilemez ama insan zihnini kuran Tanrı olduğundan bedenin halleri ile ilgili fikirler Tanrı’da da bulunur,  dolayısıyla insan zihni bu halleri algılar. 

Yoga ekollerinden biri olan Hatha yogada ise öncelik bedenin eğitimidir. Kişi önce bedenini bir  duruş içinde bulundurmaya yönlendirir, o duruş içinde nefesinin kontrolünü sağlamayı amaçlar, nefes  kontrolü ile zihnin eğitimi sağlanır. Bedendeki değişiklikler zihni oluşturur ve kişi bu sayede kendini, kendi  benliğini kavrar. 

Özetle Spinoza’nın yaklaşımında da yoga disiplinin yaklaşımında de amaç, insan zihninin ve onun  üstün mutluluğunun bilgisinin yer aldığı görülür. Spinoza’da bu yol aklın buyruğu ile yaşamaktan geçerken  yoga disiplinindeyse beden farkındalığından geçer. 

16 Spinoza, Ethica (S 144) 

Duyguların Tanımlanması ve Aklın Buyruğu ile Varlık’ın Doğasına Göre Biçimlendirilmesi Açısından  Spinoza, yazıtının devamında duyguları kavramlaştırarak yanı içselleştirmeden anlatmıştır.  Duyguların doğasını, gücünü ve zihnin bu duygular üzerindeki hakimiyetini incelemiştir. Her duygunun  belirli bir nedeni olduğunu ve hepsinin de kendi nedenleri ile anlaşılır hale geldiğini dile getirir. İnsanlar  arasındaki çatışmanın da aslında duyguların kavramlaştırılamadığndan dolayı ortaya çıktığını söyler. 

Duygu kavramının tanımını, bedenin etki gücünü çoğaltan ya da azaltan, bu güce yardımcı olan ya  da onu engelleyen bedenin değişik halleri ve aynı zaman da bu haller hakkındaki fikirleri olarak kasteder  ve insan bedeninin de pek çok değişime maruz kalabileceğini, buna rağmen cisimlerin izlenimlerini ya da  izlerini aynen koruyabileceğini söyler. 

Spinoza’ya göre bir duygu hakkında açık fikirlere sahip değilsen onun karşısında edilgin olmuş  sayılırsın. İnsanın her durumda bir fikre sahip olması gerektiğini söyler. Evet bu durum mümkün değildir  lakin bunun için çaba gösterilmesi gerekir. Çünkü yaşamdan sevinç duymak için gerekli koşul, zihnin etkin  olmasıdır. Nedenlerin apaçık olmasıdır.  

Duyguların Kökeni ve Doğası bölümü II. Önermesinde: “Beden zihnin düşünmesine neden olamaz,  aynı şekilde zihin de bedenin hareket etmesine neden ya da hareketsiz kalmasına veya herhangi başka bir  durumuna göre neden olamaz.17 der. Beden ve zihni bir ve aynı görür. Beden yer kaplama kipinde, zihin  ise düşünce kipindedir. 

Hatha yogada ise önce bedenin kontrolü sağlanır, zamanla bu durum zihni de düzenler ve zihin  bedenin hareket etmesini ya da hareketsiz kalmasını sağlar. Örneğin meditasyonda beden hareketsiz halde  rahat bir oturuştadır. Kişi, herhangi bir nesneye ya da nefese odaklanarak zihne gelen düşüncelerin geçip  gitmesine izin verir. Bedenin hareketsiz kalmasını aslında zihin kontrol eder. Kişi zihninde kendini nasıl  düşünürse bedeninde de bunu gösterir. Gerçek hayatta kişinin duyguları nasılsa matındaki hareketleri de  kişinin duygularını, kararlığını, güçlülüğünü, korkularını, düşüncelerini kısaca kişinin kendi ben’ini gösterir.  Bu yüzden gerçek dünyada kişi neyse matında da o’dur. Ethica’da bedenimizin ve düşüncelerimizn benzer  etkilenme koşullarından söz edilir. Buna göre zihnimizin etkilenme biçimlerine uyarlıdır, birindeki  etkilenme diğerinde de uayrlı bir yoldur. Bu durumda bedendeki değişimlerin benzer zihinsel değişimleri  oluşturacağından bir anlamda “Sağlam kafa sağlam bedende bulunur.” denilebilir. Bu belirleme yoga  disiplini ile Ethica’nın ortak özelliklerinden biridir. 

17 Spinoza, Ethica (S 201)

Duyguların Kökeni ve Doğası bölümü IV. Önermesinde: “Dış bir neden işe karışmadıkça hiçbir şey  yok edilemez.18 der. İnsan, kendi içinde bir varlıktır ve kendi çelişkilerini bilmesi zordur. Bu yüzden bir dış  neden yani zihnimize dışardan katılan bir şey gerekir. Zihnin düzenlenmesi ve değişimi anca böyle mümkün  olabilir. Eğer bu dış nedenin apaçık fikriyse bu durumda zihnimizde onunla çelişen bulanık fikirler ortadan  kalkacağından zihnimizin görüsü ve etkinliğimiz artacaktır. 

Yogada bu durum asanalardaki korkulara denk gelebilir. Bir kişinin “yapılması çok zor” olarak  değerlendirdiği asanalar zihni derinden etkiler. Bu tarz durumlarda kişi, güvendiği bir hocadan veya  gurudan asanaların analizi için yardım alabilir. Bu sayede dış bir nedenin etkisi ile kişinin korkuları zamanla  azalır ya da yok olur. Bu çabalama arzusu aslında Spinoza’nın varlığını sürdürme isteğine de denk gelir. Bu  kuram her şeyin özüdür ve birlik ilkesi olarak anlaşılmalıdır. Bu yaşama arzusunu, benliğin özünü de  Duyguların Kökeni ve Doğası bölümü VII. Önermesinde: “Herhangi bir şeyin varlığını sürdürmek için sarf  ettiği çaba, şeyin fiili özünden başka bir şey değildir.19 açıklar. 

Duyguların kavramlaştırılması açısından Spinoza’ya göre bu çaba, zihne atfedildiği zaman irade adını alır, bedene atfedildiği zaman ise iştah olarak adlandırır. Aslında iştah ve arzu arasında pek bir fark  yoktur. Arzu, bilincine varılan iştahtır. Kısaca iştah bedenin isteğidir. İrade zihnin isteği, arzu ise ikisinin  birleşimidir. 

Duyguların Kökeni ve Doğası bölümü LIII. Önermesinde: “Zihin kendisine ve kendi etki gücüne  yoğunlaştığında sevinç duyar, kendini ve etki gücünü ne kadar seçik şekilde hayal ederse sevinci de o oranda  artar.20 der. Çünkü insanın kendisini ancak kendi bedeninin duygulanımları ve bu duygulanımların fikirleri  aracılığıyla bileceğini savunur. Kişi, asananın içindeyken zihni kendine, kişinin kendi bedenine yoğunlaşır.  Kimi zaman zihni karmaşık düşünceler kaplar, bu durumda kişi nefesine odakladığı oranda hem asana  içinde derinleşmiş olur hem de kişi, kendine bir adım daha yakınlaşır. Benzer şekilde Duyguların Kökeni ve  Doğası bölümü LV. Önermesinde: “Zihin güçten yoksun olduğunu hayal ettiğinde kederlenir.21 önermesi  de yer alır. Öyleyse zihin kendisine yoğunlaştığı anda kendi güçsüzlüğünü hayal ederse zihnin kendi etki  gücü azalır ve kişi bu durumda kederlen ir. Aslında Spinoza kişinin her daim güçlü olmasını, etkin olmasını,  apaçık ve duru fikirlere sahip olması gerektiğini savunur. Sezgisel bilgi ışığında en yüce mutluluğa  erişileceğini söyler. Yoga disiplini de bunu öngörmektedir. 

18 Spinoza, Ethica (S 210) 

19 Spinoza, Ethica (S 212) 

20 Spinoza, Ethica (S 270) 

21 Spinoza, Ethica (S 272)

Normal hayatta insan gün içinde birçok olumsuz durumla, zihnin etki gücünü azaltan olaylarla karşı  karşıya kalır. Kişi bu durumlarda meditasyon yaparak zihnini kuvvetlendirmiş olur ve olumsuz bir durum  karşısında kişinin etkilenme durumu önceki durumuna nazaran daha azalmış olur. Zihni kontrol altında  tutmak zordur. Bedene güçlenmesi, esnemesi için nasıl yatırım yapılıyorsa, benzer şekilde zihne de yatırım  yapılmalıdır. Bu durum insane daha sevinçli bir hayat olanağı verir.  

Spinoza duyguların kavramında en başta üç temel duygudan bahseder. Bunlar sevgi, keder ve  arzudur. Varolan tüm duyguların bu üç duygu ile ilişkili olduğunu söyler. Zihnin kendisini ve kendi gücünü  kavradığında sevinç duyduğundan bahseder. Ayrıca zihnin hem açık hem de bulanık fikirlere sahip  olduğunu da söyler. Keder ise zihnin düşünme gücünü azaltır ya da kısıtlar. İnsan duygularını denetlemede  ve yönetmede aciz olursa kendini kaderin denetimi altında bulur.  

İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümünde birkaç tanımdan bahseder. “ 

I. İyiden kastım bize yararlı olduğundan emin olduğum her şey. 

II. Kötüden kastımsa iyi olan bir şeye erişmemizi engelleyen her şey. 

III. Sadece özlerine dikkat ettiğimizde, varoluşlarını zorunlu olarak ortaya koyan ya da zorunlu  olarak dışlayan hiçbir şeye rastlamadığımız tekil şeylere olası diyorum. 

IV. Üretilmek zorunda oldukları nedenleri dikkate aldığımda, bu nedenlerin onları üretmeye  belirlenip belirlenmediklerini bilmediğim tekil şeylere ise olanaklı diyorum. 

V. Bundan böyle birbirine karşıt duygular deyince, aynı türden olmalarına rağmen insanı farklı  yönlere çeken duyguları kastediyor olacağım.22 şeklinde ilerler ve burada erdemden de  bahsetmiştir.  

Spinoza’ya göre erdem ve güç aynı anlama gelmektedir. Erdem, insanın salt kendi doğasının  yasalarından kaynaklanan şeyleri yapma gücüne sahip olan özü ya da doğası olarak anlaşılır ve var olan şey  ne olursa olsun onu yok edebilecek kadar güçlü olduğunu da belirtir. Erdem ile ilgili birçok önermesi  bulunur. 

İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü XX. Önerme: “Herkes kendine yararlı olanı aradığı  ölçüde, yani kendi varlığını korumaya çabaladığı ve bunu başarabildiği ölçüde erdemle donanır; buna karşın  kendisine yararlı olanı, yani kendi varlığını korumayı reddettiği ölçüde erdemini yitirir.”23 İnsanın Esareti ya  da Duyguların Kuvveti bölümü XXII. Önerme: “Varlığı koruma çabası denen erdemden daha üstün bir  

22 Spinoza, Ethica (S 315) 

23 Spinoza, Ethica (S 337)

erdem yoktur.24 İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü XXIV. Önerme: “Bizim için mutlak  anlamda erdemli hareket etmek sadece aklın kılavuzluğunda hareket etmek, yaşamak ve varlığımızı  sürdürmek demektir (bu üç eylem de aynı anlama gelir); bu da kendi yararımızı gözetmekten  kaynaklanır.”25 İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü XXVIII. Önerme: “Zihnin en üstün iyisi Tanrı  bilgisidir ve zihnin en üstün erdemi Tanrı’yı bilmektir.26 Yoga disiplinin kökeni olan Buda’nın sekiz aşamalı  öğretisi de benzer bir erdemi tarif eder. İnsan önce kendine ışık olmalı ve kendi özünü bulmalıdır. 

Spinoza tasavvurdan da bahseder. Tasavvuru dış bir cismin doğasından çok insan bedeninin şimdiki  durumuna ilişkin bilgi veren bir fikir olduğunu söyler. Tasavvur edilen şeylerin o anki varoluşunu dışlayacak  kadar güçlü olan başka tasavvurların ortaya çıkması ile birlikte dağıldığına değinir. Aslında burada  bahsedilen kişinin algısıdır. Meditasyon esnasında da kimi zaman bir gökyüzü, kimi zaman bir güneş, deniz,  ağaç hayal edilmesi söylenir. Herkesin canlandırması birbirinden farklıdır. Kimi güneşi yüreğini ısıtacak  şekilde hayal eder, kimi de tenini. Kiminin gökyüzünde bulutlar vardır, kiminde kuş… Bu aslında tam da  kişinin o andaki hali ile ilgilidir.  

Bir şey kişinin doğasıyla uyuştuğu ölçüde Spinoza’ya göre o kötü olamaz. Zorunlu olarak iyidir. Yani bir  şey kişinin doğasıyla ne kadar çok uyuşuyorsa o kadar kişi için de faydalıdır. İnsanların da edilgin duygulara  bağımlı oldukları sürece doğal anlamda uyuştuklarını söylemez. Bu insanların edilgin olan duyguların  hışmına uğrayacağını ve kendi içinde bile değişken ve tutarsız olduğunu söyler ve bu süreçte de insanlar  birbirine aykırı düştüğünü ifade eder. 

İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü XXXVIII. Önerme: “İnsan bedeninin pek çok şekilde  etkilenmesine olanak tanıyan ve dışındaki cisimleri pek çok şekilde etkilemeye elverişli kılan her şey insana  yararlıdır ve bedeni pek çok şekilde etkilenmeye ve dışındaki cisimleri pek çok şekilde etkilemeye elverişli  kıldıkça daha yararlı olur. Buna karşı bedenin bu tür işlevlerini yerine getirmesindeki yetkinliğini azaltan  her şey zararlıdır.”27 Spinoza bu önermesine göre bedenin işlevlerini yerine getirmesindeki yetkinliğinin  artmasını yararlı olarak görür. Yerine getirilmemesini ise zararlı olarak görür. Yogada yapılan pratikler ile  kişi bedenin işlevlerini yerine getirir ve bu durum da Spinoza’ya göre yararlıdır. 

Hatha Yoga Pradipika’da da yer aldığı üzere: “65. başarı uygulama esnasında gelir. Uygulama  olmadan bir kişi nasıl başarıyı elde eder. Sadece yoga üzerine okumak başarıyı getirmeyecektir.28 

24 Spinoza, Ethica (S 339) 

25 Spinoza, Ethica (S 341) 

26 Spinoza, Ethica (S 344) 

27 Spinoza, Ethica (S 362) 

28 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (Okyanus Yayıncılık, Cağaloğlu/İstanbul, S 48)

ifadesi yer alır. Ashtanga Yoga’nın kurucusu Pattabhi Jois’nin de: “Yoganın yüzde doksan dokuzu  uygulamadır.” söylemi vardır. Elbette bu söz yanlış anlaşılmasın. Asanayı yapmanın öncesinde  temelinde o asanayı özümsemek yatar ve Spinoza’ya göre kişi eylemde bulunduğu sürece içinde  yeşeren arzu kişinin tam anlamıyla özüdür, insanın kendine özgü doğasıdır.  

İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü LXVII. Önerme’sinde: “Özgür insanın en az  düşündüğü şey ölümdür; onun felsefesi ölüm üzerine değil, yaşam üzerine bir tefekkürdür.29 yer alır.  Özgür insan, yani sadece aklın buyruğuna göre yaşayan insanın ölüm korkusuna kapılmadığını söyler  ve insanlar Spinoza’nın önermelerine göre özgür olarak doğmamıştır. İnsanların aklın ilkelerine göre  hareket etmeyi öğrenmeleri gerektiğini söyler. Kişi, tehlikelerin üstesinden gelirken nasıl büyük bir  ruhsal güç sergiliyorsa aynısını tehlikelerden kaçınırken de sergilemesi gerektiğini hatırlatır. Aklın  kılavuzluğunda hareket eden her insanın kendisi için istediği iyiyi başkaları için de isteyeceğini söyler. Yoga disiplininde de bu bakış açısına uygun bir yaklaşım söz konusudur. Kişi kendisi için iyi olarak  varsaydığını herkes için ister.  

İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü IV. Ana Başlık: “Öyleyse yaşamımızda anlama  yetimizi, yani aklımızı elimizden geldiğince mükemmel kılmak bizim için her şeyden daha faydalıdır.  Hatta en büyük insani mutluluk, yani kutluluk bundan ibarettir. Gerçekten de mutluluk, Tanrı’yı sezgisel  olarak bilmekten doğan ruh huzurundan başka bir şey değildir. Aklımızı müksemmel kılmaksa, Tanrı’yı  ve Tanrı’nın sıfatlarını ve onun doğasının zorunluluğundan kaynaklanan edimlerini anlamaktan başka  bir şey değildir. Öyleyse aklın kılavuzluğunda hareket eden insanın nihai hedefi, yani bütün diğer  arzularını denetim altına almasına yarayan en büyük arzusu hem kendisini hem de düşünce ufkuna  düşen her şeyi yeterince kavramasına yol açacak arzudur.30 İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti  bölümü VIII. Ana Başlık: “Doğa’da kötü olduğuna karar verdiğimiz ya da var olma ve akıl temelli bir  yaşam sürme çabamıza ket vuracağını düşündüğümüz her şeyden kendimizi daha güvende  hissedeceğimiz bir yol tutup uzaklaşmalıyız. Buna karşın iyi olduğuna karar verdiğimiz ya da varlığımızı  korumamıza ve akıl temelli bir yaşam sürmemize yarayacağını düşündüğümüz her şeyi kendi iyiliğimiz  için elde edebilmeli ve her açıdan ondan faydalanabilmeliyiz. Kendi hayrına olacağını düşündüğü her  şeyi yapabilmek mutlak anlamda herkesin en doğal hakkıdır.31 İnsanın Esareti ya da Duyguların  Kuvveti bölümü XXVII. Ana Başlık: “Dışımızda olan şeyleri gözlemleyerek ve farklı şekillere dönüştürerek  elde ettiğimiz deneyim ve bilginin yanı sıra bunlardan sağladığımız başlıca yarar bedenimizin varlığını  

29 Spinoza, Ethica (S 397) 

30 Spinoza, Ethica (S 405) 

31 Spinoza, Ethica (S 407)

sürdürmesidir. Bu nedenle bize en hayrı dokunan şeyler, bedenin tüm parçalarının işlevlerini gerektiği  gibi yerine getirmesi için onu besleyecek ve geliştirecek şeylerdir; çünkü beden ne kadar farklı şekillerde  etkilenmeye ve dışındaki cisimleri ne kadar farklı şekillerde etkilemeye müsaitse, zihin de düşünmeye o  kadar müsait hale gelir. Ama Doğa’da bu türden şeylerin sayısı epeyce azmış gibi görünür; bu yüzden  bedenin gerektiği kadar beslenmesi için farklı doğalara sahip gıdalar almak zorundayız. Çünkü insan  bedeni farklı doğada pek çok parçadan oluşmuştur ve sürekli farklı gıdaları gerektirir ki, bedenin tümü  kendi doğasından kaynaklanan her şeyi eşit şekilde yerine getirmeye müsait olsun ve dolayısıyla zihin  de pek çok şeyi kavramaya müsait olsun.32 

Yukarda bahsedilen gıdalar için Hatha Yoga Pradipika kitabında geçen bir yogiye zararlı ve yararlı  besinler örnek gösterilebilir. Hatha Yoga Pradipika 59: “ ‘Acı, ekşi, tuzlu, çiğ sebzeler, fermente gıdalar,  yağlı gıdalar, şalgam tohumu, zehirli içkiler, balık et, sarımsak, soğan, kaymak, çadıruşağı otu, yağlı  süt, erik, hünnap meyvesi yenmemelidir.’ Yogada beslenmenin basit olması gerekir. Et ürünleri enerji  anlamında yenmez, zira temel enerji kaynağı güneş, bedene doğrudan besinle alınmalıdır. Ot yiyen  hayvanın eti yendiğinde kullanılmış enerji alınmış olur. Balık, Hatha Yoga’da mitolojik ve kutsal  değerdedir; bu nedenle yenmez. Soğan ve sarımsak vücut sıcaklığını arttırır; vücut sıcaklığı asana ve  pranama’ya ile doğal olarak arttığı için buna gerek yoktur. İşlenmiş gıdalardan uzak durulmalıdır.  Alkollü içecekler zihne ve satvik bedene iyi gelmez. Bu nedenle kaçınılmalıdır. Listede adı geçen  çadıruşağı otu, şalgam tohumu ve hünnap meyvesi ise muhtemelen sürekli değil de yoğun pranayama  çalışmalarında sindirimle ilgili olarak yasaklanmış olmalıdır. Fakat çok da emin değilim, zira bizim  gündelik yaşamda sık kullandığımız gıdalar değil bunlar.33 Yine Hatha Yoga Pradipika devamında 60:  “ ‘Sağlıksız yemek yenmemelidir. Yeniden ısıtılmış , bayat, kuru, çok tuzlu, ekşi, birbirine karıştırılmış  tahıllı ve sebzeli gıdalar yenmemelidir.’ Bunlar günümüzün bilgilerine uyan açıklamalardır. Birbirinin  besin değerini yok eden sebze ve meyveler bir arada pişirilmemeli ve yenmemelidir. Beslenme sadece  bedenimizi değil zihnimizi de doğrudan etkiler. Burada yoga yolundaki kişinin yediklerine ve içtiklerine  vermesi gereken önem vurgulanmaktadır. Basit örnekler ile başlayabiliriz. Asitli meyveler ile asitsiz  meyveler birlikte yendiğinde birbirinin yararını sıfırlar. Kuru fasulye, nohut, mercimek ile pilav birlikte  yendiğinde besin değeri artar, et ürünleri ile süt ürünleri birlikte tüketilince sindirim zorlaşır vs.34 Hatha  Yoga Pradipika 62: “ ‘Buğday, prinç, arpa, süt, ghee, şeker, tereyağı, bal, kurutulmuş zencefil, patola  meyvesi, beş sebze ve saf su yoga yapanlar için çok faydalıdır.’ Burada yararlı gıdalar anlatılmıştır. Ghee  

32 Spinoza, Ethica (S 414) 

33 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (Okyanus Yayıncılık, Cağaloğlu/İstanbul, S 46) 34 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (Okyanus Yayıncılık, Cağaloğlu/İstanbul, S 46)

tereyağının özüdür, patola bir tür hıyardır; beş sebze de ıspanak benzeri sebzelerdir: Balasaka,  kalasaka, patolapatraka, vastaka, himaloçka. Hindistan, iklimi gereği flora çeşitliliğinin olduğu bir  yerdir. Bir çok sebze ve meyve türü bulunabilir. O zamanlar genetiği değiştirilmiş gıdalar olmadığı için  Svatmarama bundan söz etmemiş. Kısacası, günümüze uyarlarsak yoga yolundaki kişi (aslında herkes)  olabildiğince doğal beslenmelidir.35 Hatha Yoga Pradipika 63: “ ‘Bir yogi kuvvet verici gıdalar almalıdır,  iyi tatlandırılmış, ghee ve süt ile yağlandırılmış gıdalar bedenin isteklerine bağlı olarak bedeni iyi kılar.  Dhatu’yu besler.’ Dhatu: Doku tipleridir, yedi tanedir: Plazma, kan, kas, yağ, kemik, ilik, sperm. Bedeni  var eden, canlı kılan Dhatu’dur. Beslenme Dhatu’nun beslenmesi demektir. Burada günümüzün  koşulları için tartışmalı olan süttür. Süt bazı beden tiplerine iyi gelmez. Ayrıca elbette günümüzde taze  süt bulmak olanaksız… Öte yandan veganlık başlı başına bir konudur. Swatmarama’nın metni kaleme  aldığı tarihlerde Hindistan’ın koşulları, üretim-tüketim ilişkileri göz önünde bulundurulunca bu önerileri  vermesi anlaşılırdır tabi.”  

Spinoza’nın beslenme anlayışı ile Hatha yogada bahsedilen beslenme anlayışı zihni  kuvvetlendirmesi açısından birbirine yakındır ama içerik olarak bakıldığında yakın olduğunu  söylenemez; çünkü Spinoza besinlere dışlayıcı bir tutum içinde değildir. Ona göre bedenin parçaları  farklı doğada olduğu için farklı besinler gerekir. Yoga disiplininde insan dışındaki canlılara yönelik  değerlendirme nedeniyle sade beslenme önerilmiş ve bazı besinler dışlanmıştır. Dışlanan besinlerin bir  kısmı canlılarla ilgilidir. Örneğin zarar gören bir bir canlının enerjisinin onu yiyen kişiye geçeceğine  inanılır. Ayrıca bazı besinlerin de insan bedenine zarar verdiği varsayılmaktadır. 

Yine İnsanın Esareti ya da Duyguların Kuvveti bölümü XXX. Ana Başlık: “Mademki beden  parçalarının işlevlerini yerine getirmesine yardımcı olan her şey iyidir ve mademki sevinç duygusu zihin  ve bedenden ibaret olan insanın kendi kudretinin beslenmesinden ve artmasından ileri gelir, o halde  sevince neden olan her şey iyidir. Ama şeyleri amacı bize sevinç vermeye yönelik olmadığına ve işleyiş  şekilleri bizim çıkarımıza göre ayarlanmadığına, ayrıca sevinç duygusu bedenin tüm parçalarıyla değil  de tek bir parçasıyla daha fazla alakalı olduğuna göre, sevinç yaratan duyguların çoğu (akıl ya da  dikkatimiz karışmamışsa) ve bunların neden olduğu arzular aşırı olabilir. Ayrıca şu da var ki duygular  bize o an için tat veren şeyi ön plana çıkarmamıza neden olur, yoksa biz gelecekte tadacağımız şeyleri  aynı ruh haliyle hissedemeyiz.36 

35 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (Okyanus Yayıncılık, Cağaloğlu/İstanbul, S 47) 36 Spinoza, Ethica (S 415)

Yukardaki önerme sevinç veren şeylere sınır koymakta zorluk çekeceğimize işaret eder. Özellikle  iştahın kontrolünün zor olduğunu düşünürsel yoga disiplininin de iştahı kontrol etmeye yönelik tutumu  anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda tembellik de bir iştah biçimi olarak görülebilir. 37 Hatha Yoga  Pradipika64: “İster genç, yaşlı ya da çok yaşlı olsun, ister hasta ya da sağlıklı, yoga uygulayan  tembellikten kurtulur ve istediğini elde eder.38 fikri Spinoza’yı onaylar niteliktedir. 

Aslında zihin bedenin tüm hallerini Tanrı ile ilişkilendirir. Kişi hem kendisini hem de duygularını açık  ve seçik bir şekilde anlamaya başlarsa Tanrı’yı da sevmeye başlar. Tanrı’yı sevmeye başlayan kimse  Tanrı da beni sevsin diye çaba göstermeye çalışmaz. Tanrı’ya adaklar sunmaz, kurbanlar kesmez.  Tanrı’ya yönelik sevgi, aklın kılavuzluğunda istenilen en yüce sevgidir.  

Aklın Kudreti ya da İnsanın Özgürlüğü bölümü XXI. Önermesinde: “Beden var olmaya devam  etmedikçe zihin hiçbir şey hayal edemez ya da geçmişle ilgili hiçbir şey hatırlayamaz.39 yer alır. Bir  diğer önermesi ise XXIII Önerme: “İnsan zihni bedenle birlikte tümden yok olamaz; çünkü ondan geriye  ezeli ve ebedi olan bir şey kalır.40 ifadeleri yer alır. Yogada yer alan reenkarnasyon inancına bu önerme  çok yakındır. İnsan zihni Tanrı ile bağlantılı görülür.  

Son olarak Aklın Kudreti ya da İnsanın Özgürlüğü bölümü XXXIX. Önermesi: “Bedeni birçok  etkinlikte bulunmaya elverişli bir insan en büyük kısmı ezeli ve ebedi olan bir zihne sahiptir.41 önermesi  yer alır. Kişinin bedeninin etkinliği artıkça Spinoza’ya göre Tanrı’ya ait bir zihne yaklaşır. 

Özetle Spinoza bedeni ve zihni birbirinden ayırmaz. Sadece konumlandırma kısımları ayrıdır.  Spinoza’nın önceliği zihindir. Zihnin arınması bir başka deyişle aklın buyruğuna göre düzenlenmesi  bedenin de doğasına uygun düzenlenmesine yol açacaktır. Yoga disiplini bunun tam tersini  önermektedir. Hatha yogada öncelik bedenin kontrolüdür. Beden eğitildikçe, bedenki enerji pratiği  atfedilirse zihin durulaşır, arılaşır, netleşir, zamanla zihin de kontrol altına alınmış olur. İkisi de farklı  öncelikler sunsa da sonuçta insanın kendi doğasına uygun bir zihin ve bedene sahip olmasına yönelik  tutumlardır. 

37 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (S 48) 

38 Bora Ercan, Hatha Yoga Pradipika Svatmarama (S 48) 

39 Spinoza, Ethica (S 447) 

40 Spinoza, Ethica (S 448) 

41 Spinoza, Ethica (S 462)

Zehra Fişekci

Cevap Bırakın

E-posta aderesiniz kesinlikle yayınlanmayacaktır.