ÖNSÖZ
Ömrümün bir yerinde Benedictus De Spinoza’yla karşılaştım. Neredeyse aynı dönemlerde yogayla da buluşmuştum. Hariom Yoga Stüdyosu’nda dersler aldım, bu dersler sürerken Spinoza’nın Ethica’sını da inceliyordum. Yoga eğitimimin bir aşamasında inzivaya çekilmemiz gerekti. İnziva sırasında tez ile ilgili bir sunum istediklerinde aklıma Spinoza’nın Ethica’sındaki “Aklın Kudreti ya da İnsanlığın Özgürlüğü” bölümü geldi. Hatha yoganın bedensel arınmasına benzer bir şeyin aklın buyruğundaki zihnin arınmasına benzerliğini fark ettim. Böylece Ethica’nın zihinsel arınmasıyla yoganın bedensel arınması ilişkisine odaklandım.
Ethica okumalarına katıldığım atölye çalışmasının her dersinde zihnimin bir parçasının parladığını, bulanık fikirlerimin zaman ilerledikçe berraklaştığını gördüm. Nasıl yoga matımın başına geçince kendimi bedenen güçlü hissediyorsam, Spinoza’nın önermelerini okurken de zihnen kendimi güçlü hissetmeye başladım. Varlıkların kök nedenine inmeye, aklımın yasalarına uygun yollarımı çizmeye, aklımı kendime yaşam kılavuzu alarak seçme özgürlüğüme eriştiğimi fark ettim. Bu seçimlerimde adım adım kendi gönül doygunluğumu ağ yaparmışçasına ördüm. Kendi özümün nedenlerini buldum ve ikircikli düşüncelerimi bir kenara bırakıp apaçık görümle olayları gerçek anlamlarıyla kavramaya başladım. Bu benim için sevinç oldu. Artık bana bedensel ve zihinsel kudreti veren bu iki bilgeliği, karşılaştırmanın zamanı geldiğine inanıyorum.
Bu karşılaştırmanın, başka zihinlerde de aydınlanmaya yol açmasını temenni ediyorum. Biliyorum ki; yol ne kadar çetrefilli ne kadar muğlak olursa olsun kendini tanıma ve aklın rehberliğiyle üstesinden gelinemeyecek bir sorun yoktur. Akıl, düğümleri çözen eldir. Ama her şeyi de akıldan beklememem gerektiğini biliyorum. Bu yüzden yoganın dinginleştirici huzuruna da gereksinim duyuyorum. Çünkü insan; yoga ile kendi özüne dönebilir, kendi içsel yolculuğuna çıkabilir ve bedensel ve ruhsal bulanıklıktan arınabilir. Dolayısıyla zihinsel görüsü de durulaşır, dinginleşir ve artar. Bunu biliyorum çünkü yoga ile ruhumun dinginleşmesini deneyimledim ve bu benim zihnimin durulaşmasını da sağladı, görüm arttı. Artık apaçık görebiliyorum, anlayabiliyorum, gerçekliği kavrayıp kavramlaştırabiliyorum.
Bu konudaki en büyük zorluğum öncelikle “konuya başlamak” oldu. Bazen sadece taslağımı açıp yazdıklarımı saatlerce başa alıp tekrar tekrar okudum. Tek kelime bile akmadı parmaklarımdan satırlara. Ya da günlerce başlıklarımın ilk cümlesini düşündüm, nasıl bir giriş cümlesi ile başlamalıyım acaba, diye. Bir ilham cümlesi aradım kendime hep.
Sonra… Sonra korktum da. Yanlış bilgi aktarmaktan, yanlış söylemde bulunmaktan, yanlış anlaşılmaktan da korktum. Her iki konu da o kadar kapsamlı o kadar derin ki. Ve ben her anlamda yolun en başındaydım. Yol için yanıma ayırdığım birikimler bana yetmeyecekti hiç… Biliyordum.
“Yogada kişinin kendisine inancı tam olmalıdır, aksi bir durum varsa da yoga, kişinin kendisine olan güvenini bütünler. Yoga korkusuzluktur.”1cümleleri düştü aklıma. Bu yüzden ben de hep okudum. Her gün için bir saat belirledim kendime. Gece saati. Çocukların uyuduğu, cadıların karanlıkta örgü ördüğü ve baykuşların yıldızları gözetlediği zaman dilimini seçtim. Hem gerçek dünyadaki işler ile bağlantım kalmıyordu hem de en sevdiğim arketipimle birlikte oluyordum karanlıkta… O saatler sadece benimdi, bana aitti. Her şey ile ilişiğimi kesip sadece bu konuya teslim oldum o anlarda. Kimi zaman sayfalarca yazdım, kimi zaman uykuya daldım yazımın başında. Ama gerçekten o saatlerde bu iş ile ilişikti bağlarım. Rüyalarımda bazen çalışmamın sayfaları arasında geziniyor bazen de baştan ayağa her şeyi yazıp bitiriyordum…
Kaybolmayı seçtim. Kaybolmayı kabul ettim. Konuların içinde kaybolup yeniden var olmayı hedefledim. Korkularımı anlamayı öğrendim. İşte o zaman ay sustu, deniz dondu, evrenin karmaşası son buldu. İşte o zaman cümleler döküldü yüreğimden… O zaman ben bana kavuştu, hasret yok oldu.
Bunların dışında kendisi üniversite hocam olan onun deyimiyle rastlantısal, benim deyimimle enerjisel olarak karşılaştığımız, adaşım, ruhdaşım Şener Aksu hocamın manevi desteği yadsınamaz bir gerçeklikte.
Elbette bu “tez ödevi!” olmasa belki de ben bu süreçte bulmayacaktım kendimi. O yüzden ayrı ayrı bana her zaman güvenen ve güvendiğini belli eden Bora Ercan hocama, her daim bir arkadaş, bir dost, bir anne şefkatiyle yaklaşan, enerjisiyle enerjimi yükselten İrem Greenfield hocama ve elinden gelenin en iyisini öğretmeyi her zaman ilke edinmiş, bu yolda bana her daim destek olan Serhan Bulut hocama da rehberlikleri için kendilerine şükranlarımı sunarım.
1 Bora Ercan, Surya’dan Patanjali’ye Yoga (Paloma Yayıevi, Cağaloğlu/İstanbul, S 27)
Tüm süreç boyunca kendimle bir olmanın, kendi özümü anlamamın yollarını keşfettim. Her insanın içinde var olduğu gibi benim de içimde sakladığım gizlerim ile karşılaştım, bir kısmını dönüştürdüm, bir kısmını dokunmadan bıraktım, bir kısmıyla karşılaşmak için de sabırsızlıkla hala bekliyorum.
Hayattaki sevinç duygum gün geçtikçe kocaman bir kar topu yığınına dönüştü. İnsanlara karşı kendi davranışlarımı tartıp kimi zaman akılcı kimi zaman sezgisel yaklaşmaya başladım. Şimdi de her gün sezgisel yanımla birlikte günün doğumunu güneşi selamlayarak karşılıyoruz.
Hissetmek duygusunu hücrelerime kadar işlemeye başladım. Havayı bile avuçlarımın arasına aldığımı, onu katı bir maddeymiş gibi yuvarlamaya başladığımı ve sonrasında tamamen tüm evrene dağıttığımı gördüm.
Elbet bunlar benim kendi görülerim.
Diyeceğim o ki, kendi içsel yolculuğumda içimde bin güneş açtı.
GİRİŞ
1.BÖLÜM – SPİNOZA’NIN ETHİCA’SINDA YOGANIN KAVRAMSAL TEMELLERİ
Spinoza Felsefesinin Ana Hatları ve Kavramları
Spinoza (1632-1677), Portekizli göçmen bir Yahudi ailenin çocuğu olarak Amsterdam’da doğdu. Sömürgeciliğin yeni başladığı dönemlerde, Hollanda görece olarak daha özgürlükçü bir ülkeydi. Bu dönem aynı zamanda Descartes ile başlayan modern felsefenin yayıldığı zamanlardı. Spinoza, Hollanda’nn görece özgür ortamında Descartes’ı eleştirerek kendi felsefesini kurdu. Heptanrıcılık olarak belirlenen felsefesini, kendi ölümünden sonra yayımlanan Ethica’da geliştirdi. Ona göre Tanrı bir ve aynı şeydi. “Tanrı var olmak için kendinden başka şeye gereksinimi olmayan, varlığı kendisinden gelen bir tözdü.”2
Bildiğimiz Tanrı kavramlarında Tanrı ve varlık iki ayrı töz olarak ele alınmaktadır. Spinoza Tanrıyla varlığın bir ve aynı şey olduğunu savunur. Tanrı ve varlık bir ve aynı olduğunda, raslantı da olamaz, hatta özgürlük de olamaz. Ethica’nın “Aklın Kudreti ya da İnsanın Özgürlüğü” bölümünde akılla Tanrı sevgisine ulaşacağımız bir üçüncü tür bilgiden söz eder. Her şey öyle belirlenmiştir ki, özgürlük dediğimiz de bu üçüncü tür biliyle elde ettiğimiz tanrı sevgisinden başka bir şey değildir.
Söz konusu Tanrı, semavi dinlerde sözü edilen Tanrı değildir ve Ethica’da Tanrı geçen yerlere Doğa dense hiçbir şey değişmeyecektir. Çünkü doğa ve tanrı bir ve aynı şeydir. Spinoza’ya göre Tanrı mutlak anlamda sonsuzdur, tektir ve bölünemez.
Töz’ün sıfatları vardır bir de; sıfatı, aklın tözün özünü kurduğu şeyler olarak tanımlar ve insan zihni Tanrı’ın yalnızca yer kaplama kipini ve düşünce kipini bilebileceğini söyler.
Bir de tavır kavramından söz etmektedir. Tavır tözün halleridir ve bunu da kendi içinde Yaratan Doğa ve Yaratılan Doğa olarak ikiye ayırmıştır. Yaratan Doğa’yı tözün kendisi olarak tanımlamıştır, yaratılan doğayı ise tözün çeşitli görünümleri olarak belirlemiştir.
Akıl ve iradeyi de belirli düşünme tarzları şeklinde tanımlar. Bu kavramların Tanrı ile ilişkisini hareket ve hareketsizliğin mutlak anlamda Tanrı tarafından varolmayan ve şu ya da bu şekilde eylemde
2 Afşar Timuçin, Düşünce Tarihi (Bulut Yayınları, İstanbul, S 200)
bulunmaya belirlendiğini ifade etmiştir. Bu aynı zamanda diğer bütün doğal şeylerin ilişkisi olarak nitelendirilir.
Bilgi türlerini de üçe ayırır. Öznel bilgi, nesnel bilgi ve üçüncü tür bilgi dediği sezgisel bilgi. Aklın yasaları doğrultusunda üçüncü tür bilgiye ulaşacağını söyler ve ona göre asıl doğru bilgi de bu üçüncü tür bilgidir.
Duygu kavramına gelirsek bunu da bedenin etki gücünü azaltan ya da çoğaltan güç olarak tanımlar ve her bir duyguyu içselleştirmeden tanımlamıştır. Duygular zihindeki imajlardır, bedenin halleridir. Kişi bir duygu hakkında apaçık fikirlere sahip olmazsa edilgin olur ama o duygu karşısında fikre sahipse etkindir. Yaşamdan sevinç duymak için de nedenlerin her zaman apaçık olması gerekir. Bu duyguların akla uygun bir şekilde düzenlenmesi ve ilişkilendirilmesi gerekir.
İyi kötü kavramlarını da tanımlamıştır. Bir şey kişinin doğası ile uyuştuğu ölçüde o şey kişi için zorunlu olarak iyidir, uyuşmuyorsa da o şey zorunlu olarak kötüdür. Kısacası iyilik ve kötülüğü mutlak şeyler olarak görmez ve insanların eylem ve etkinliklerinin bir sonucu olarak görür. Bir şey ancak bizimle ilişki içerisnde ya iyi olur ya da kötü olur. İyi, bizim eylem ve etkinliklerimizi arttıran şeydir, bu sevinç duygusuna denk gelir. Kötü, bizim etkinliğimizi azaltan şeydir ve keder duygusuna denk gelir.
İyi ve kötü belirleniminden yola çıkarak diyebiliriz ki; erdem, aklın yasaları ve kılavuzluğunda hareket etmektir. Böylece erdemin peşinden giden insanlar için en üstün iyiyi Tanrı’yı bilmek yani Tanrı’da kendini bilmektir.
Spinoza Ethica’sını geometrik yöntemlerle ele almıştır. Geometrik yöntemden kasıt Yunan matematikçi Öklid’in yöntemidir. Ethica’da küçük aksiyom setleri varsayılmakta ve bu aksiyom setlerine dayanılarak birçok başka önerme/teoremler bulunmaktadır. Ayrıca Spinoza, bu yöntemi uygularken seçtiği düşünce araçlarına da yer vermiştir. Bu düşünce araçlarından biri de önerme kısımları diğeri de kanıtlar kısmıdır. Bu araçları Spinoza, kendisinin iddiaları ve bu iddialara getirdiği kanıtlar için kullanmıştır.
Geometrik yöntemi uygularken kendisine seçtiği düşünme araçları şöyledir.
“Definitiones: Tanımlar (Anahtar terimlerinin anlamlarını açıklar.)
Axiomata: Aksiyomlar (Yalın, temel ve kendiliğinden anlaşılır olan doğruları dile getirir.
Propositiones ve Demonstrationes: Önermeler ve Kanıtlamalar (Kendisinin iddiaları ve bu iddialara getirdiği kanıtlardır.)
Scholium: Not, şerh (Hem kendi iddialarını hem de kanıtlamalarını zaman zaman yaşadığı toplumun sosyal ve kültürel yaşamından ve inançlarından, zaman zaman da dönemine hakim olan felsefi düşüncelerden örnekler vererek daha açık bir üslupla yorumlaması.)
Corollarium: Önerme sonucu (Bir önceki önermelerden dolaysız olarak ya da doğal olarak çıkarttığı, açıklayıcı tarzda önermelerdir.)
Lemma: Yardımcı Önerme (Ethica’nın 2. Bölümünde yer vediği özellikle cisimlerler ilgili olan önermelerdir.)
Postulata: Önkabuller (Toplumun ortak yaşamından ve deneyimlerinden çıkan, insan bedeni ile ilgili varsayımlarıdır; başka deyişle henüz yeterince doğrulanmamış, ama doğrulanacağı umulan kuramsal düşünceler, hipotezlerdir.)
Spinoza’nın tüm bu düşünme araçlarını kullanıp üstünde durduğu, değerlendirmeler ve önemeler yaptığı temel konular ise Bölümlerin ve Önermelerin içeriklerine göre şu şekilde sıralanabilir.
I. Tanrı
Tanrı’nın anlamı
1-6 Bir tek töz vardır.
7-10 Töz sonsuzdur.
11-15 Tanrı, mutlak olarak sonsuz olan tözdür, tekdir ve bölünemez.
16-20 Tanrı nasıl etki yaratır?
21-23 Sonsuz ve ezeli-ebedi olan şeyler
24-29 Yaratıcı Doğa ve Yaratılan doğa
30-36 Akıl,irade, kudret
Ek Zorunluluk hakkındaki önyargılar ve benzeri konular.
II. İnsan Zihni
Zihin ve beden
1-9 Düşünce, Yer Kaplama, Fikir
10-13 Zihin, bedenin fikridir.
Not Cisimlerin doğasına ilişkin düşünceler
Bilgi türleri
14-23 Algı ve hayal gücü
24-31 Birebir olmayan fikirler
32-39 Yanlışlık ve doğruluk
40-43 Üç tür bilgi
44-47 Birebir bilgi
İrade ve akıl
48-49 İrade ve akıl bir ve aynı şeydir
III. Duygular Üzerine
1-3 Etkin duygular ve Edilgin duygular
4-8 Varlığı sürdürme çabası (yaşamda kalma mücadelesi)
9-11 Temel duygular
12-57 İkinci sırada yer alan duygular
58-59 Etkin duygular
Duyguların tanımı
IV. Duyguların Kuvveti
1-18 İnsani zayıflığın ve tutarsızlığın nedenleri
19-28 İnsani güç (erdem)
29-37 Toplum
38-58 İyi ve Kötü olarak değerlendirilen edilgin duygular
59-66 Aklın kılavuzluğunda yaşamak
67-73 Özgür insanın yaşamı
Ek Doğru yaşama kuralları
V. Akıl Kudreti
Edilgin Duygulara Çareler
1-10 Bedensel duyguları doğru bir şekilde düzenleme ve birbiriyle ilişkilendirme 11-20 Tanrı’yı sevmek
Üstün mutluluk
21-23 Zihnin varola süresi
24-31 Üçüncü bilgi türü olan sezgisel bilgiyle kendini ve Tanrı’yı bilme
32-37 Tanrı’ya duyulan akli sevgi
38-41 Zihnin ezeli ve ebedi oluşu, gerçek dindarlık ve din
42 “Mutluluk erdemin sunduğu bir ödül değildir, erdemin kendisidir.”3
Spinoza erdemli yaşamı aklın buyruğuna göre yaşam olarak belirlemiştir. Bir insan aklın buyruğuna göre nasıl yaşar? Bu sorunun yanıtı bir bakıma Ethica’nın sonucudur. Spinoza Ethica’yı okuyup tartışan zihinlerin görülerin artacağı, bulanık fikirler yerine apaçık fikirle dolağı ve varlığa uygun bir görü oluşturacağını varsaymış olmalıdır. Ethica bu sonuç için tasarlanmıştır.
3Spinoza, Ethica (Alfa Yayımları, Çeviren Çiğdem Dürüşken, Bayrampaşa/İstanbul S 25)
Yoga Felsefesinin Ana Hatları ve Kavramları
İnsan kendisini, önce kendi bedeninin duygulanımları ve bu duygulanımlarından çıkan fikirleri aracılığıyla bilir. Yoga bu bağlamda insanın kendini tanımasını ve zihinde oluşan karmaşıklığı kontrol edibilmenin yollarından biridir. Söz konusu zihin kontrolü meditasyon ile sağlanacağını öngörür. Bedenin kontrolü ise hareketli duruşlar (asana) ile sağlanır. Nefesle ilişkilendirilen yaşam enerji bizim bütünlüğümü koruyan varlığımızı sürdüren kökensel atılım olarak meditasyon ve yogayı temellendirir. Sanskrit dilinde yoga “birleşme, bir olma, bağlanma, boyunduruğu altına alma, bütünleşme” anlamlarını taşır. Yoga birdir, özdür, bütündür. Bu tanıma göre bütünlüğümüzün ve özümüzün ortaya çıma yollarından biri olarak görülebilir.
Bu felsefeye göre kişi, benliğinin gerçek doğasını kavrayamazsa, etrafındaki diğer her şeyin birbiri ile olan ilişkisini anlayamaz, dolayısıyla da bütün hastalıkların ve acıların kaynağının kendi ile ilgili olduğunu kavrayamaz. Yoga kişinin kendi doğasını kavramasını sağlayarak kendine ve doğaya uyarlı hale getirir. Kişi pratikler yaptıkça, nefese odaklandıkça bu yolda dönüşür ve kişinin dönüşümü, çevresini de dönüştürür.
Zamanla insanda sakinliğin, dinginliğin, uyumun, ahengin, dengenin izleri görülmeye başlar. Yoga farkındalıktır. Kişinin farkına vararak etraftaki oluşumları gözlemlemeyi öğretir ve anlamasını sağlar. Asıl olan yoganın ne olduğunun önemi yoktur, bu yolda kişiye ne olduğu önemlidir.
Kavramlarına gelirken yoga ekollerinden biri olan Ashtanga yogada Patanjali’nin 8 basamaklı yolu yer alır. Bunlar:
1. Yama: Kişinin sosyal yaşantısı içerisinde yapmaması gereken kısıtlamalardır. Bir yoginin yolunda uygulaması gereken en önemli erdemlerden biridir ve kendi içinde beş ilkeden oluşmuştur. a. Ahimsa: Şiddetsizlik, incitmemek, zarar vermemek anlamlarını taşır. Hint felsefesine göre de
bütün canlıların akraba olduğuna ve bütün varlıklarının canlarının değerli ve kutsal olduğuna inanılır. Bu yüzden de zarar vermeme ilkesi temel alınır.
b. Satya: Doğru sözlülük, içtenlik, dürüstlük, yalan söylememek anlamlarını içerir. Nihai yolda yürüyen kişinin sözlerinin Gerçek ile uyumlu olması gerektiğine bu şekilde davranırsa bütün canlıların da kişinin dürüstlüğüne karşı dürüstlük ile karşılık vereceğine inanılır.
c. Asteya: Çalmamak, kendisine ait olunmayan somut veya soyut hiçbir şeyin izinsiz alınmamasını anlamlarını taşır. Kişi Asteya felsefesi ile de başkalarının sahip olduklarına ve sınırlarına saygı duymalıdır.
d. Brahmaçara: İrade gücü, kendine hakim olma anlamlarını taşır. Kişi, gerçeğin yolunda uygun davranışlar içinde olmalıdır. Eğer kişi bu felsefe ile bir olursa hayat gücünü kazanacağına inanılır.
e. Aparigraha: Aç gözlü olmamak, istif yapmamak, sahip olma isteği içinde bulunmamak anlamlarını taşır. Kişi bu felsefe ile bir olursa doğum ve ölümün bilgisini taşıyacağına inanılır. 2. Niyama: Ahlaki ilkeler, yapılması gerekenler anlamındadır. Bu kavramın da kendi içinde 6 ilkesi yer alır.
a. Sauça: Hem bedenin hem de zihnin saflığı benimsemesidir. Kişinin bedenen ve zihnen duru olmasıdır, temiz olmasıdır. Arınmadır.BBu saflık ile de kişinin bedeninin özgürleşeceğine, zihninin sevinç ile dolacağına ve odağının yüksek olup kendi öz gerçekliğini görebilme yetisinin olacağına inanılır.
b. Samtoşa: Yetinmek, tatmin olmak anlamlarını taşır. Hayatın kişiye veridkleri ile mutlu olmasıdır. Kişi bu felsefe ile bir olursa koşulsuz mutluluğu elde edileceğine inanılır. c. Tapas: Kelime anlamı ateş, ısı demektir. Kişinin ahimsayı ihmal etmeden kendine meydan okumasıdır. Kişi bazen bir besine karşı oruç tutailir bazen de bedeninin sınırlarını zorlayan bir asana yapabilir. Bu sayede üzerinde olan fazlalıkları atar ve geriye saf gerçek hali alır. Kişi bu felsefe ile bir olursa beden ve duyu organlarında mükemmelliğe ulaşacağına inanılır. d. Svadhyaya: Kişinin iç gözlem ile kendini izlemesidir, kendini gözlemlemesi, kendini okumasıdır. Bu sayede ilahi olanlar bir olunacağına inanılır.
e. Isvara Pranidhana: Adanmaktır. Hayatın akışı kabul edilerek, bireysel benlik bir kenara bırakılarak gerçek olana teslim olmaktır.
3. Asana: Duruş, hareket anlamını içerir. Bedenin ve zihnin sabitliğine ulaşabilmesi için yapılan fiziksel uygulamalardır. Bu duruşlar kişiye güç, kuvvet, esneklik, farkındalık kazandırır. 4. Pranayama: Yaşam enerjisi anlamına gelir Prana nefes anlamını içerir, Ayama ise genişletmek anlamındadır. Bir nevi nefes kontrolü anlamına da gelir. Nefes kontrolü ile zihin dingin bir hale bürünür ve bu sayede zihin de kontrol edilmiş olur.
5. Pratyahara: Duyuların terbiyesi anlamına gelir. Yoga uygulamalarında duyuların da temiz tutulması gerekir ve kişinin duyuları temiz olursa zihni de temiz olur. Duyular dış dünya ve beden arasında bir penceredir ve bu pencerelerin geçirgenliğine dikkat edilmelidir. Kişi duyularının temizliği sayesinde özüne de rahat bir şekilde odaklanabilmiş olur.
6. Dharana: Odaklanma anlamına gelir. Kişinin nesneye bir çaba hali ile odaklanmasıdır. Meditasyın teknikleri içerisinde birçok odaklanma yöntemleri de mevcuttur.
7. Dhyana: Meditasyon demektir. Dharana’dan farkı ise artık burda çaba yoktur. Çaba olmadan, kendiliğinden zihnin nesne üzerine odaklanmasıdır. Nesne ya da varlık ile bir olmadır. Mutlak olanla bir olmanın eşiğindeki dinginlik haline denilir. Burda yoginin zihni transparan bir hal alır. Algının olmadığı ama algının olduğu bir haldir.
8. Samadhi: Aydınlanmak, evrensel benlik ile bir olmaktır. Kişi bu haldeyken bireysel benliğini kaybeder ve vecd haline bürünür.
Patanjali’nin 8 basamaklı yolu bunlardır. Diğer kavramlar ise:
Atman: Solumak anlamına gelir. Hint felsefesinde ben ruh ya da ego olarak tanımlanan ve benliğin en üstün ve öncül biçimidir. Elbette Atman öğretisini adatmaca olarak görenler de vardır. Bunlara çarvakalar denir. Çarvakalara göre de madde dışında hiçbir şeyin varolamayacağını, ruh diye bir şeyin bulunmadığını savunmuşlardır.
Brahman: Genişlemek büyümek anlamına gelir. Hint felsefesinde evrene hakim olan yüce ruh anlamına gelir. Varoluşu için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan varlık, nihai gerçekliktir. Bireysel ruh olan Atman ile özdeşleştirilmiştir yani Atman Brahman’dır, Brahman da Atman. Bireysel benlik evrensel benlik ile özdeş ve birdir.
Karma: Varoluş yasadır ve Sanskrit dilinde eylem anlamına gelir. Eylem hafızasıdır. Kişi her eylemini Mutlak’ı görerek yapar ve bu yaklaşımı kişinin zihnini Samadhi’’ye hazırlar.
Samsara: Yaşam döngüsü anlamına gelir. Yogik felsefede doğum, yaşam aralığı ve ölüm döngüsünü simgeler. Tüm yaşamın ve acıların tek nedeni bilgisizlik, bağımlılık, tutukular, doyumsuzluklar olarak görülür. Kişi pratikler ile bu dairesel hareketin dışına çıkabilir aksi takdirde aynı döngü içinde yaşar durur.
Dharma: Budist öğretisine göre birleşerek varlığı meydana getiren nihai, en küçük parçacıklara verilen isimdir. Bu öğretiye göre sonsuz sayıda dharma vardırve bunlar cansız parçacıklardır. Budizm’de canlı cansız tüm varlıkların dharmaların bir araya gelmesinden dolayı oluştuğu düşünülür.
Yogi: Yamalara uygun davranışlar sergileyen, zihinsel ve bedensel eylemlerini pratik halinde olan, bilginin peşinde, hayatını kendini tanıma yoluna adamış kişiye denir.
Guru: Aydınlanmaya ulaşmış, kişinin kendi hakikati yolunda ona ışık tutan, kendi bilgeliğini başkalarına aktarabilecek yeteneğe sahip bir öğretmendir.
Bir yogi önce yamaları pratik ederek sağlam bir temel oluşturmalıdır. Yoga, sonu olmayan bir deneyim okyanusudur. Kişi derine daldıkça daha da fazlası olduğunu görür. Genel çerçevede Spinoza’nın kavramları ile yoganın kavramları karşılaştırılırken yukarda sözü edilen kavramlar göz önüne alınmıştır.
Tanrı Varlık Kavramı Açısından
Spinoza, kendinde olan ve kendisi aracılığıyla kavranabilen, başka bir deyişle, kavramı başka bir şeyin kavramından oluşturulması gerekmeyen şeyi “Tanrı” ya da “Töz” olarak açıklar. Töz terimiyle sonsuz, sınırsız ya da yaratılmamış olanı kasteder. Mutlak anlamda sonsuz varlıktır Tanrı. Tanrı’nın özü, öze ilişkin her şeyi ifade eder ve yadsınamayacak hiçbir şeyi içermez. Tanrı ezeli ve edebidir yani Tanrı tamamen varoluşu ifade eder. Tanrı’nın var olması zamana bağlı değildir. Tanrı zorunlu olarak vardır. Zorunlu kavramını ise Tanrı bölümünde XI. Önermesinde: “Tanrı yani her biri ezeli-ebedi ve sınırsız özünü ifade eden sonsuz sıfatlardan ibaret olan töz, zorunlu olarak vardır.”4 önermesi ile açıklamıştır. Bunu açıklarken de eğer Tanrı var olmasaydı Tanrı’nın özünün de varoluşu gerektirmeyeceğini, bir şeyin varoluşunu engelleyen bir gerekçe veya neden yoksa o şeyin zorunlu olarak varolduğunu, Tanrı’yı varolmaktan alıkoyacak ya da Tanrı’nın varoluşunu ortadan kaldıracak bir gerekçe ve neden yoksa bunun kesinlikle Tanrı’nın zorunlu olarak var olduğunu göstermekte olduğunu söyler.
Sonlu tanımı ise varlık içindir. Yukardaki tanıma göre zamana bağlı, sonlu ve ölümlü olandır varlık. Eğer bir şey kendisiyle aynı doğadan başka bir şey ile sınırlandırılabiliyorsa o şeye kendi cinsinde sonlu der. Sonlu olan bağımlıdır da, ne var oluşu ne de doğası herhangi bir bağımsızlığı içermez. Çünkü sonlu varlığın her zaman için daha büyüğü, daha faydalısı belki de daha güzeli vardır. İşte bu yüzden şeyleri karşılaştırırken de aynı doğadan olması gerekir. Düşünce ile düşünce karşılaştırılmalı, cisim cisimle. Örneğin bilim ile inancın karşılaştırılması Spinoza’ya göre doğru değildir. Çünkü ikisinin de doğası birbirinden farklıdır. İnanılan bir şey bilimsel olarak açıklanamaz. Neden-sonuç ilişkisi bilinmediğinde de bilim yapılamaz. Doğaları farklı olan bilim ve inanç kavramları da birlikte anlaşılmaz.
Sıfat kavramı vardır bir de. Aklımızın tözün özünü yani asıl doğasını ya da gerçekliğini kuran şey olarak anladığıdır. Bu yüzden sonlu olan bir şey bazı sıfatlara sahip olmayabilir ama mutlak anlamda o şey sonsuz ise kaçınılmaz olarak o şeyin özü bütün olası sıfatlara sahiptir.
Spinoza’nın Tanrı kavramını açıklamasında “ezeli” ve “ebedi” kavramları yer alır. Ezel’in kökü Arapça azl kökünden gelen azal yani “sonsuz eskilik” sözcüğünden alıntı.5 Ebedi ise sonsuz, ölümsüz anlamları taşımakta. Spinoza’ya göre sonsuz eskilik ve ölümsüz olan şeydir Tanrı. Hep vardı ve var olacak şeydir Tanrı. Zamanı olmayan ve özünde varlık ile bir olan şey Tanrı olarak anlaşılır bu durumda.
4Spinoza, Ethica (Alfa Yayımları, Çeviren Çiğdem Dürüşken, Bayrampaşa/İstanbul S 46)
5 https://www.etimolojiturkce.com/
Tanrı bölümünde V. Önerme’sinde: “Evrende aynı doğaya ya da aynı sıfata sahip iki ya da daha fazla töz olamaz.”6 der. Tanrı’yı bir ve tek olarak tanımlar. Spinoza’ya göre birden fazla tözün olması imkansızdır ve bu şekilde olsaydı birbirlerini sınırlandıracağını savunur ve kanıtlar. Ona göre sınırlandırma sonsuz varlığa değil sonlu varlığa aittir.
Ve yine benzer şekilde aynı bölüm VI. Önerme’sinde: “Tek olan töz başka bir töz tarafından meydana getirilemez.”7 der. Aralarında ortak özelliğe sahip iki töz olamayacağını, bir tözün başka bir töz tarafından meydana getirilemeyeceğini söyler. Başka bir şey aracılığıyla kavranması mümkün olmayan bir şey kendi kendine kavranmak zorundadır ve işte bunun ezeli ve ebedi varlık olan töz olduğunu savunur.
Bir diğer önermesi VII. Önerme: “Varolmak tözün doğasına özgüdür.” 8 önermesidir. Yani tözün, tanrının özünün zorunlu olarak varoluşunu gerekli kıldığını savunur ve Spinoza’ya göre tanrı ve varlık kavramları bir ve aynıdır.
Önermelerden anlaşıldığı gibi Spinoza için Tanrı her şeyin içindedir, tektir, birdir, zorunlu olarak vardır ve aynı doğada birden fazla töz olamaz. Bunu da Tanrı bölümü XX. Önermesi: “Tanrı’nın var oluşu ve özü bir ve aynıdır.”9ile özetler. Tanrı’nın tek olduğu ile ilgili bir diğer önermesi XIV Önerme: “Tanrı’dan başka bir töz ne var olabilir ne de kavranabilir.”10
XV Önerme’sinde de varlıkların ve Tanrı’nın bir ve aynı olduğundan bahseder: “Varolan her şey Tanrı’da vardır ve Tanrı olmadan hiçbir şey varolamaz ve kavranamaz.”11
Spinoza’nın Tanrı ve evren bir ve aynı şeydir görüşünün aksine yoganın dayandığı Hint mitolojisinin anlatısını tanrılar, tanrıçalar ve aşağı yaratıklar gibi çoğulluk oluşturur.
“Baş tanrılar Indra, Agni, Varuna, Soma, Vayu, İki Aşvin, Surya, Vishnu, Mitra, Marutlar, Brihaspati, Vivasvat, Savitri, Puşan, Rudra, Ribhular, Dyanus, Parcanya, Matarishvan, Bhaga, Vastoshpati, Yama, Vişvakarman, Tvashtri’dir. Baş Tanrıçalar ise Aditi, Prithivi, Ushas, Sarasvati vs.’dir. Ayrıca Rahshasa, Pişaça, Gandharva, Apsaras gibi mitolojik yaratıklardan ve Manyu (öfke), Şraddha (İnanç), Pracapati (Yaratıkların efendisi) gibi soyut tanrılardan söz edilir.”12
6Spinoza, Ethica (S 38)
7Spinoza, Ethica (S 39)
8Spinoza, Ethica (S 40)
9Spinoza, Ethica (S 68)
10 Spinoza, Ethica (S 52)
11 Spinoza, Ethica (Alfa Yayımları, Çeviren Çiğdem Dürüşken, Bayrampaşa/İstanbul S 53)
12 Korhan Kaya, Hint Mitoloji Sözlüğü (İmge Kitabevi, Kızılay/Ankara S 20)
Spinoza’nın önermelerine göre Tanrı bir ve tek iken yogada birden çok Tanrı vardır. Yogada ayrıca iki farklı kavram da yer alır: “dvaita” ve “advaita”
Hint felsefesine göre “dvaita” ikicil anlamına gelmektedir yani Tanrı ve insanı birbirinden ayrı düşünür, bunlar birleşemezler ve bütünleşemezler. Spinoza’ya göre bu yaklaşım Tanrı Varlık kavramı açısından doğru değildir. XIII Önermede: “Mutlak anlamda sonsuz olan Töz bölünemez.”13 diye belirler. Bu önermesine göre de eğer töz bölünebilir olsaydı bölündüğü parçaların mutlak anlamda tözün özünü koruyacağını ya da koruyamayacağını söyler. Eğer koruyabilir olsaydı bu parçacıkların aynı doğaya sahip birçok tözü oluşturacağından bunu saçma bulmaktadır. Eğer mutlak anlamda tözün özü korunamaz olsaydı bu sefer de sonsuz olan tözün varoluşu da son bulacağı için bunu da saçma bulduğunu söyler. Kısacası Spinoza’ya göre Tanrı bölünemez.
Yoga’da “Advaita” kavramı ise iki olmayan, her şeyle bir olan, teklik, birlik ve tek gerçekliği söyleyen inanç sistemi yer alır. Tek bir gerçekliğin olduğunu söyler. “Advaita’ya göre O, sınırsız, koşulsuz, başlangıçsız ve sonsuz saf ve tek Bilinç’tir.”14 Bu durumda Advaita kavramı Spinoza’nın düşüncesine yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Yogada “Advaita” ile birlikte “Brahman” ve “Atman” kavramları ortaya çıkar.
Atman’ın sözcük anlamları at, hareket etmek, solumak, an anlamlarına gelir. “İlk bakışta nefesin ruhla özdeşleştirilmesi anlamlı gelmekle birlikte, yaşamın hareketlilik de olduğu düşünüldüğünde her iki kök kelime de birer anlam ifade eder. Çünkü atman sadece bir kişinin ruhunu değil, evrensel ruhu da işaret eden bir kavramdır. Bu ikisi arasındaki farkı vurgulamak için zaman zaman jivatman (bireysel ruh) ve paramatman (evrensel ruh) terimleri de kullanılabilir.15 Atman özdür. Atman kişinin varlığının saf sebebidir. Benliğin en üstün ve öncül biçimidir, egodan ayrısılıklardan uzaktır.
“Brahman” kavramı ise nihai gerçekliktir, varoluşun evrensel ilkesidir, mevcudiyeti kendinde saklı olan sebebi başka bir yerde olmayandır. Upanishad’lardaki temel öğreti de “Atman Brahman’dır”. Yani bireysel benlik evrensel benlik ile özdeş ve tektir. Ki bu yaklaşım ya da inanış Spinoza’nın önermeleri ile birebir eştir. Upanishad’ın kelime anlamı ise kendini adayarak yakınlaşmak veya gurunun ayağının dibinde oturmak anlamlarına gelir.
13 Spinoza, Ethica (S 51)
14 Damla Dönmez, Canan Emir, Sanskrit Yoga ve Vedanta Sözlüğü (Okyanus Yyıncılık, Cağaloğlu/İstanbul S 22) 15 Bora Ercan, Buda’dan Hatha Yoga’ya (Paloma Yayıevi, Cağaloğlu/İstanbul, S 86)
Bazı Upanishadlar içinde geçen Atman-Brahman ilişkisi için aşağıda birkaç örnek yer alır.
“O özümlenme halindeyken insan görmeden görür, çünkü hiçbir şey O’ndan ayrı değildir. Koklamadan koklar çünkü hiçbir şey O’ndan ayrı değildir. Duymadan duyar çünkü hiçbir şey O’ndan ayrı değildir. Bilmeden bilir çünkü hiçbir şey O’ndan ayrı değildir. Ayrılığın olduğu yerde insan başka bir şeyi görür. Başka bir şeyi koklar, baska bir şeyi konuşur, baska bir şeyi duyar, baska bir şeyi düşünür. Fakat özümlenmenin olduğu ikinci bir şeyin bulunmadığı yer Brahman’ın âlemidir. Yaşamın en yüce gayesi en yüce hazinesi budur.” Brihadaranyaka upanishad
“İnsan hayatı soluk düşünce, duyular ve hareketlerden ibaret bir varlıktır. Bu unsurlar, Atman’dan dolayı meydana gelirler ve eninde sonunda bir akarsuyun denize karıştığı zaman kaybolması gibi, Brahman’a karışarak ortadan kaybolurlar.” Prasna Upanişad
“Bütün bu evren Brahman’dır. Her şey O’ndan çıkar, ondan kaynaklanır. Her şey O’nda erir, O’nda çözülür, O’nda yok olur. Ve her şey O ile devamlılığını sürdürür…” Çandogya Upanişad
Yoga felsefesinde Atman Brahman, Brahman Atman olduğunda, özne ile nesne arasındaki ayrı olma hali ortadan kaybolduğunda ortaya çıkan varoluşun nihai hali de “Samadhi” olarak nitelendirilir. Saf bilinç, aydınlanma, birlik, bütünleşmedir. Kişinin mutlak benlikten somutlaşıp sıradan bireysel benlikten (ego) tamamen ayrıldığı hale denir Samadhi.
Ethica’nın amaçladığı temel düşünce varlıkları ilk nedenleri ile anlamaktır. Sonuç, ilk neden göz önünde bulundurulmadan anlaşılmak istenirse ön yargıların artacağından, batıl inançların oluşacağından ve insanın doğasını bu duyguların esir alacağından bahseder. Bu durumda da sevincin azalacağını, yerini kederin alacağın söyler. Ama varlıklar ilk nedenleri ile anlaşılmaya başlanırsa sevinç ve hazzın artacağını, batıl inançların yerini doğru bilgi alacağını ve aklın akli sevgiye ulaşacağından bahseder. Burada bahsedilen akli sevgi, en üstün, en mükemmel sevgidir. Yani, bütün varlıkların ilk nedeni Tanrı’nın sevgisidir. İşte bu da Samadhi kavramı ile benzer.
Yoga disiplininde de Spinoza’nın Ethica felsefesinde de asıl nihai mutlukuk Tanrı’yı bulma, Tanrı’ya erişme ve Tanrı’da yok olmaktır. Yogada yapılan bütün meditasyonların temelinde de aslında Tanrı’ya ulaşma sevgisi yatar. Çünkü gerçek mutluluk ordadır, gerçek mutluluk ondadır.
Hariom yoga günlüğü sayfasında meditasyon için: “Uyku ya da belirsizlik hali değil tam uyanıklıktır meditasyon. Dile gelemez olanın deneyimlenmesidir.
İç dünyanın geometrisi de farklıdır. Gökyüzü kilometrelerce uzakta değil içimizdedir. Güneş ufuk çizgisinden ya da dağların ardından yükselmez içimizden yükselir. Kelimeler kendi sınırlarını aşar, cümleler dip akıntılardır zihnimizde. Suskunluk konuşmamak değil sözün ötesinde var olmaktır.”16 cümleleri yer alır. Meditasyon Tek olanla bir olmaktır.
Sıkça duyulan bir kelime de “Nirvana” kavramıdır. Anlamı; üflemek, sönmek, arzu ve isteklerin sonlanması anlamına gelir. Yoga disiplininde Nirvana bir aydınlanma halidir. Kişi üzerinde bütün karmanın izleri ve etkilerinin ortadan kalktığına ve kişinin karma çarkından çıkıp özgürleşebildiğine inanır ve bu saadet haline, zihin tam sessizlik noktasına yönlendirilirse ulaşılacağına inanır. Karma’nın kelime anlamı ise eylem yogası olarak geçer. Kişinin, kendi bireysel ben’ini düşünmeden zamanını, yeteneğini, enerjisini hiçbir çıkar yolu beklemeden insanlığını hizmetine adayarak, tüm insanlıkla olan akrabalığın somutlaşacağı fikrini temel alır karma yoga. Nirvana’da ise sessizlik noktasına ulaşılmada edilgen bir hal varsayılabilir. Spinoza’nın ilk nedeni anlamasında da etkin bir çaba yer alır. Ama sonuçta her iki tarafın da ulaşmak istediği yer aynıdır, Tanrı.
XVII Önerme: “Tanrı kimsenin zorlamasıyla değil, sadece doğasının yasalarına göre etki eder.”17 Spinoza’nın önermelerine göre Tanrı ilineksel, hastalıklı, raslantısal bir neden değil, doğrudan, kendiliğinden bir nedendir. Bu önermesine göre de Tanrı’yı etki etmeye zorlayacak başka bir şey olmasının mümkün olmadığını savunur. Tanrı’nın biricik ve özgür neden olduğunu, salt doğasının zorunluluğundan ötürü var olduğunu söyler.
Özetle yoga disiplininde birden çok Tanrı kavramı vardır, Tanrı inancında her Tanrı’nın farklı güçleri bulunmaktadır. Her Tanrı’nın sahip olduğu yönleri ve sorumlu olduğu bir alan yer alır ki bu durum Spinoza’nın düşüncesine göre ve Spinoza’nın söylemine göre saçmadır. Spinoza’ya göre Tanrı tekdir, birdir ve bölünemez.
16 https://hariomyogamerkezi.tumblr.com/post/161611359181/meditasyon-bora-ercan 17 Spinoza, Ethica (S 61)
Bilgi Türleri Açısından
Spinoza, bilgi türlerini kendi içinde üçe ayırır. Birinci tür bilgi, ikinci tür bilgi ve üçüncü tür bilgi. Birinci tür bilgi öznel bilgi, sanı, hayal gücüdür. İkinci tür bilgi nesnel bilgi, akıldır. Üçüncü tür bilgi ise sezgisel bilgidir.
Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü XLI. Önerme: “Birinci tür bilgi yanlışlığın biricik nedenidir; ikinci ve üçüncü tür bilgi ise zorunlu olarak doğrudur.”18 Spinoza birebir olmayan bulanık fikirleri birinci tür bilgi olarak nitelendirir. Birebir olan fikirler ise ikinci ve üçüncü tür bilgilerdir.
Zihnin Doğası ve Kökeni bölümü XLII. Önerme: “Bize doğruyu yanlıştan ayırt etmemizi öğreten birinci tür bilgi değil, ikinci ve üçüncü tür bilgidir.”19 Burada ise doğru fikir sahibi olmanın anlamını bir şeyi mükemmel derecede bilmek ya da mümkün olduğu kadarıyla bilmek olarak açıklar. Tanrı ile ilişkili olduğu sürece tüm fikirleri doğru olarak kabul eder çünkü Spinoza’ya göre Tanrı’daki tüm fikirler nesneler ile birebir örtüşür. Fikirlere yanlış demenin de doğru olmadığını çünkü bu şekilde bir düşünme biçiminin Tanrıda varolamayacağını ve kavranamayacağını söyler. Yanlışlık kavramını ise birebir olmayan, bölük pörçük, bulanık fikirlerdeki bilgi eksikliğinden kaynaklandığını dile getirir. İnsanların kendi eylemlerin bilincinde olduğunu bildikleri halde bu eylemleri belirleyen nedenleri bilmediğini söyler. Bu durumda insan özgür değildir. O halde Spinoza’ya göre kişi yoga yaparken de özgür değildir. Bir belirlenmişin içindedir. Bir belirlenmiş içinde asana ya da meditasyon çalışmaları içinde bulunur. Spinoza’ya göre özgür olan tek bir şey vardır. O da Tanrı’dır.
Spinoza, Tanrı’nın sınırsız özü ve ezeli-ebediliğinin herkes tarafından bilindiğini ve bunu anlamanın yolunun üçüncü tür bilgi yolundan gittiğini söyler. Gerçek mutluluğa erişmenin yolu da sezgisel bilgi yolundan geçer.
Yogada kişi, asıl benliğinin keşfi ile kendi özgürlüğüne ulaşır. Bu da sezgisel yoldan geçer.
Bu bilgi yani üçüncü tür bilgi yogada meditasyon ile bağdaştırılır. Eğer kişi meditasyon yapıyorsa bunu Jnana yani bilgi ile desteklemesi gerekir. Jnana yüksek benliğe ya da özgürleşmeye giden yol olarak bilinir. Bu yolda öğrencinin bilgi ile kurduğu ilişki üç basamaktan oluşur: “
1. Sravanam: Duymak, dinlemek. Öğrencinin bir bilgiyi önce bir öğretmenden yazıttan duyması.
18 Spinoza, Ethica (S 168)
19 Spinoza, Ethica (S 168)
2. Mananam: Öğrendiği bilgi üzerine düşünmesi, tefekkür etmesi, zihinsel olarak kafasında evirip çevirmesi
3. Nididhyasanam: Bilginin idrak edilmesi, artık kişiye bir hal olarak yerleşmesi, ete kemiğe bürünmesi.”20
Özetle Spinoza’nın felsefesinde de yoganın disiplininde de Tanrı’ya ulaşmanın yolu sezgisel yoldan geçer. Ancak Spinoza aklın yasalarıyla (ikinci tür bilgi) doğru bilgiye ulaşılabileceğini savunur. Oysa yoga disiplini kavrsamsal düşünmeyi ve bilgileri aklın yasalarına göre sınamayı öncelemez. Daha çok teslimiyeti benimser. Demek ki sezgisel açıdan bir ortaklıktan söz etmemize karşın bilgi türleri açısından Spinoza’nın Ethica’sıyla yoga disiplini birbibiyle ilşkilendirilemez. Bu zaten yoga metinleri ile Ethica’nın karşılaştırılması halinde anlaşılacaktır.
20 Damla Dönmez, Canan Emir, Sanskrit Yoga ve Vedanta Sözlüğü (Okyanus Yyıncılık, Cağaloğlu/İstanbul S 81)
ZEHRA FİŞEKCİ
Leave a Reply