LED vs LSD ∞ SLD

Kötü insan olmaya zorlanıyoruz. Evet. Evet. Ya halihazırda kötüyüz ki kötüyseniz bu sitede dolaşıyor olmanız ve bu yazı dizisine denk gelmeniz mümkün değil, ya da o içimizdeki kötülüğü açığa çıkarıyor sistem. Eskiden sadece televizyonu açtığımızda duyardık; şimdi sosyal medyayı bir açıyoruz kötü haberler, kötü insanların hayatı, gırla! Son dönemde herkesin hayatı çok çok ÇOK fazla etkilendi, medyaya da gerek yok artık ama medya ve hala televizyon şöyle bir rol oynuyor zannımca, örnek üzerinden gideyim.

Cepte param az, her şey ateş pahası, bir şekilde geçinmeye çalışıyorum ekstralar yapmadan, sonra  televizyonda bitmeyecek bir refah ortamı olduğundan bahsedenleri görüyorum. Zehir gibiyim, aklım müthiş çalışıyor, ah şans verseler diye düşünüyorum, bir bakıyorum sosyal medyada ünlü olmuş biri kitap çıkarıyor ve kitapların beşinci baskısı falan olmuş. Kadınım, azıcık bacağım görününce, hatta görünmese bile, çok kötü bakışlara maruz kalıyorum, medyada sanatçıların çıplak poz verip çok ünlü dergilere kapak olduğunu görüyorum. Erkeğim, kendi halimdeyim, medya o kadar çok üstüme geliyor ki taciz, tecavüz haberleriyle, gece tek yürüyen bir kadın görünce ya kaldırım değiştiriyorum ya da ondan daha yavaş yürüyorum ki adım sapığa çıkmasın. LGBTQ+ bir bireyim, zaten çok tartışmalı bir ortamda zar zor kimliğimi bulmuşum bir çevre oluşturmuşum, sosyal medyada LGBTQ+’lığını  açıklayan bir bireyin altına yazılanları okuyorum, destek de var ama daha çok tehditler, sapkın olduğumu söyleyenler… gırla. Ben, bir insan, işimi gücümü hakkıyla yaparken insanlar çala çırpa, gözümün içine bakarak yalan söyleyerek zengin oluyor ve hatta beni dolandırıyor. Ve diyorum ki ben “ulan? nerede adalet?” İş öyle bir noktaya geliyor ki seçim yapmak zorunda bırakılıyorum. Ya onurumla çalışacağım ya da yalan söyleyerek maddi rahata ereceğim. Ya kimliğimden, karakterimden ödün vererek bir yerlere geleceğim ya da aynı yerde hatta geriye doğru gideceğim. Ya çok görünür olacağım ya da bu hayatta hiç yaşamıyormuşçasına etrafta bir hayalet olarak gezeceğim ve işimde hatta hayatımın yerini başka bir kişinin alması ve onun ben olmaması hiçbir şekilde işverenim veya çevrem için fark etmeyecek. Bir koyunum ben, bağladılar beni olduğum yere; okumam, gezmem, görmem, kendimi geliştirmem yasak. Halbuki ben fark yaratmak istiyorum dünyada, okumak, şarkı söylemek, düşüncelerimi anlayacak bir toplumda kendimi ifade etmek.. Ama ağzımı her açtığımda oradan buradan yiyorum tokmağı. Kimliğimle, karakterimle dalga geçiliyor, halbuki ben sosyal medyada yazdığım o yazıyı tüm kalbimi vererek yazmıştım, halbuki ben o bilginin yanlış olduğunu bilmiyordum niye bu kadar sert çıktın yanlış olmasına, halbuki ben bir kadınım ama bana gösterilen yer toplumda bu, bir erkeğim ve ağlamamam lazım yumuşamamam lazım, erkek adama yakışmaz, benim ırkımın yazdığımla düşündüğümle alakası yok nereden çıkmış olursam olayım, dünyanın her yeri hepimizin iken bir de. Ben beni geliştiriyorum her gün, sıyrılmaya çalışıyorum her dakika toplumun bağnazlığından, geleneklerinden. Yine de hepsi içimde yaşıyorum ve savaşıyorum şeytanlarımla gün be gün, var olmaya çalışıyorum. Reddetmek veya kabul etmek istemiyorum, anlıyorum sadece, iş öyle bir noktaya geliyor ki reddetsem kötü olan ben, kabul etsem hayalet olarak yaşayacak olan ben. İsyan ediyorum, içimde fırtınalar kopuyor, bir yerde delirip “kötü” bir insan olacağım diye korkuyorum, aklıma “çok kötü” fikirler geliyor insanlar hakkında/insanlara yapabileceğim, bazen pasif agresif “şaka yollu” söylüyorum da.. Ne yapayım, içimde koskoca bir evren varken ben bu dünyanın, bu köşesine, bu işine, bu eşine, bu düzenine koyuldum ve buradan çıkamamaktan korkuyorum. 

Korkma! Çünkü kötülük bir seçim. İyiliğin bir seçim olması gibi. Ve sen seçmedikçe, ne parasız kalırsın, ne hayatsız, ne arkadaşsız, ne eşsiz, ne kötü olursun, ne hareketsiz… Yaparsın kardeşim, yaparsın, yaparım, yaparız, yeter ki sen kendini geliştir ve geliştirdiğin şeyler içten gelsin, birilerinin dayatmasıyla değil. Yeter ki sen iyi niyetini koru. Evet kötü olan kazanabilir ancak o da senin gibi bir zamanlar iyi olan bir insan, bir bebek ne kadar kötü olabilir? Seçim yapmaya zorlandı, tıpkı senin gibi, ve tükendi artık hep iyiyi seçmekten, manen, madden, tıpkı senin şu anda olduğun gibi. Belki de doğuştan çevresi ona öyle öğretti hayatın böyle olması gerektiğini ve sıyrılamadı bundan, çünkü yine içindeki ruhu susturdu, bastırdı ona gösterilen hayatı yaşayabilmek için, tek seçeneği olarak bu gösterildi çünkü. Soruyorum sana, tekrar, bir bebek ne kadar kötü olabilir? Ve bebek olarak doğmadan gelenimiz var mı bu hayata? Çocukken görmedik mi yapılanları, izlemedik mi haberleri, hayat da hepimize öyle gösterilmedi mi? Hayatı maddi olarak iyi olana “tuzu kuru” diye söylendik, azıcık gerçek maneviyatı olana “allahın yobazı” diye diklendik, bu bok gibi dünyada birbirini bulabilip sevip de sevişenlere “zina!” diye haykırdık; ama soruyorum sana, ve kendime ve bize, çalana çırpana laf söyledik mi? Evli olup birbirini aldatanlara laf ettik mi? Maneviyatı olanı anlamaya çalıştık mı? Hayır, sadece reddettik ve reddettik çünkü sistem bizi kötü seçimler yapmaya zorlamakta ve kötü seçim zihinde başlamakta. 

Bu yüzden sana tavsiyem şudur ki, reddetme! Anla. Hayatını o yönde yaşamak zorunda değilsin ama anla! Ve en çok ruhunu satmak zorunda kalanlara üzül, çünkü bir zamanlar onlar belki senden, benden, bizden daha yakınlardı kendilerini gerçekleştirmeye, var olmaya. Bu demek değil ki sarıl onlara ama anla. Ve emin ol zamanı geldiğinde sarılacağız birbirimize, nerede nasıl neden bilmem ama sarılacağız işte. 

Ve kendini koru! Bu hayatta bir sen sana yeter. Bu demek değil ki etrafında iyi insanlar olmasın, sevdiklerinle vakit geçirme. Ama işler kötüleştiğinde sen seni sakinleştirebil, harekete geçirebil, donup kalmaktansa. 

Ve isyan et be güzelim! Sokaklara çıkıp haykır demiyorum, yaptığınla, düşündüğünle isyan et, bu hayatta neyde en iyisiysen, içinden ne çıkıyorsa ta en derinden, onunla isyan et! Ben bu düzenin koyunu olmayacağım, ben benim efendimim! Sen kendinin efendisisin. Biz kendimizin efendisiyiz! “Efendiler” topluluğuyuz biz. Efendiler, yarın, hatta bugün bakışlarımızda ve şu an zihnimizde, kendi cumhuriyetimizi ilan edeceğiz. Tek kişilik bir cumhuriyet. Ve başka cumhuriyetlerle kaynaşabilmek için, başka cumhuriyetlerin kurulması için, içlerindeki iyiyi görüp onlara yaptıklarımızı göstererek yardım edeceğiz. Ama önce, kendi cumhuriyetimizi kurup, sağlamlaştıracağız ve bu bir ömür sürecek. Çünkü yakıp yıkacaklar biricik cumhuriyetimizi, biz yeniden kuracağız; küçümseyecekler elimizdekilerini, yılmayıp daha fazlasını koyacağız ve diğer cumhuriyetler ilham alacaklar bizlerden kimi kendine yediremeyip hakkımızda dedikodu çıkaracak. Yılmayacağız, sağlam sağlam daha sağlam bir ben demek daha sağlam bir sen demek ve ben beni ortaya çıkarıp sağlamlaştırmazsam cumhuriyetim bir balon olup uçup gider. Bu narsistlik değil, bu kendine inanmak ve emin ol arkadaşım, bunun tadı hiçbir şeyde yok.

Ve yaşa kardeşim! Kendine bakmak, içine dönmek, yaşamamak değil tam tersine yaşamı en içten hissetmek ve ne öğrendiysen içten, yansıt onu dışa, boşver kim ne diyor ne diyecek ne düşünecek  diye; çünkü yansıtmadıkça sen seni, ben beni, biz bizi bu dünyaya; ne sen sensin, ne ben benim, ne biz biz biziz. Koyunuz, hayaletiz. 

Ve bir anda olmaz bu. Çalış! Ne olursa, ne sana o an iyi geliyorsa, ona çalış evet belki de durumun el vermiyor gibi geliyor ama yapabilirsin oradan zaman alsan, buradan biraz para, şuradan bir kitap.. Olur, en olmayacağını düşündüğün şey, olmak için senin sen “olmanı” bekliyor. Benim ben olmamı ve bizim biz olmamızı bekliyor. 

Ve sev! Sev sev sev, ağacı sev hayvanı sev doğayı sev ama en çok kendini sev! Çünkü sevebildiğin her şey soyutun bir tezahürü, somut sen/ben/biz diğer somut sen/ben/bizi sevelim. Bunun için yaratılmadı mı bu evren? 

Güneş ışığa aşık oldu da patladı, 

ay aşık oldu da güneşin ışığıyla parladı, 

dünya koptu da güneşin parçasından aşık oldu güneş ve ayın yaptıklarına, mavi ve yeşil bir başka tezahür oldu 

ve yaşama aşık oldu doğa da insanı yarattı, bir başka tezahürü olarak güneşin

ve 

hepsi, hepsi, güneşin güneş olmaya karar vermesiyle başladı. 

yoksa ne ay, ne dünya ne insan olurdu bu hayatta

Sen ben biz de olmazdık

her şey güneşin kendine olan sevgisiyle başladı

ve büyüdü

büyüdü

sen güneş de ben güneşi sev diye. 

ama unutma! kendini sevmezsen beni sevemezsin. 

ben beni sevmezsem seni sevemem. 

sev

çok sev

çok içten

en içten sev

deş sevgiyi

ve o basitliği bul içinde

basit ama güçlü

sevgiyi. 

Yaptığın işi de severek yap

Ama asla bağlamalarına izin verme

Seni/beni/bizi

Çünkü sen her türlü potansiyelin olduğu bir müthiş varlıksın ve bu hayatta her şeyi deneyimlemelisin

Sen, ben, biz. 

Bil nedir sevgi en içteki

Sen, ben, biz

Ve sadece, uzatma işte lafı, sev yahu. 

Sev, seveyim, sevelim. 

Sevgin duan olsun, sevgin bakışın olsun, sevgin saygın olsun, sevgin cesaretin olsun, sevgin isyanın olsun, sevgin var oluşun olsun

olsun,

sevgin. 

sevgim. 

sevgimiz. 

ol. 

olayım. 

olalım. 

varolalım.

Sevgimle/sevginle/sevgimizle,

Sevgiler,

LED “Light Emitting Diode” demektir, yani “ışık yayan diyot”. LSD ise “liserjik asit dietilamid” adlı kimyasal bir halüsinojendir. Ben bu yazıda LSD kısaltmasına “Light Sucking/Suffocating Diode” yani “ışık emen/boğan diyot” diye kendimce bir kelime oyunu yaparak bir anlam daha yüklemek istedim. SLD veya CLD ise yine benim kelime oyunum, “Spinning/Cyclic Light Diode”, “dönen/döngüsel ışık diyotu” diye açılımını yaptım.  Keyifli okumalar dilerim.

30.01.2021 / 10.17

düzenleme: 6.02.2021 / 15.41

CEREN ÇİĞDEMOĞLU

‘Rene Magritte’in ”L’Empire des lumières”, ingilizce ”The Empire of Light (Cycle)”, türkçeye ”Işığın İmparatorluğu” diye çevrilebilecek bir eseri (tahminen 1939-1968 yılları arasında yapılmıştır)

Cevap Bırakın

E-posta aderesiniz kesinlikle yayınlanmayacaktır.