Çiçek Kaçtı

O günü olağandışı yapan olaylar sabah haberlerinde sunucunun sıkıntılı bir şekilde Ayçiçekleri tablosundan bir çiçeğin kaçtığını söylemesiyle başladı. Bakanların bu konuda açıklama yapmak için sırayla televizyonda boy göstermesi haberleri seyredenlerin bazılarında şaşkınlık, bazılarında panik, bazılarında umursamazlık, bazılarındaysa gülme yarattı. Meşhur tablo iki gün önce kent müzesinde sergilenmeye başlamıştı ve neredeyse kentin yarısı ayçiçeklerini seyretmeye gelmişti. Her evin bir duvarında bu tablonun bir kopyası asılı olurdu. Zenginliğini bağlara, bahçelere, ayçiçek tarlalarına, yağ fabrikalarına borçlu olan bu şehirde, önce kimse televizyonun karşısından ayrılıp evlerindeki tabloya bakmadı, sunucu tablonuzdaki çiçekleri sayın dediğinde kimse gerçek sayıyı bilmediğinden eksikliği fark etmeleri için spikerin açıklamasını beklemek zorunda kaldılar. On altı çiçek vardı, soldaki iki çiçeğin arasındaki yaprağı dökülmüş, çerçeveye yakın olanı kaçmıştı. Olayı gören kimse yoktu. Sergilendiği yerde merdivenlerden inmiş, bekleme alanını geçmiş ama nereden dışarı çıktığı belli olmamıştı. Gece tüm kapılar kapalıydı, kapıya ihtiyaç olduysa açılış saatinde kaçmış olabilirdi. Ama sokaklarda kimsenin görmemesi çiçeğin gece kaçtığını düşündürüyordu.

Evet, tüm evlerdeki aynı çiçekler tablodan fırlamış ve şu anda nerede oldukları belli değildi. Tüm şehirde alarma geçildi. Bu çiçekler bulunmalıydı, birkaç gün sonra tablo kendi evine dönecekti ve eksiklik demek uluslararası rezalet demekti.

Haberleri umursamayanların, gülüp geçenlerin, şaşıranların bile öğlene doğru endişeleri arttı. Her yerde dedikodu aldı başını yürüdü. Kimi gördüğünü söylüyordu, kimi tüm ayçiçeklerinin isyan için birleştiklerini, tarlalarda olabileceklerini söylüyorlardı, kimi ise durmadan evlerine gidip kendi tablolarındaki çiçeğin dönüp dönmediğine bakıyorlardı.

Öğlen haberlerinde olaylar başka şekil aldı.

Şehrin dışında güney yolu üzerinde ayçiçekleri tarlasında, ki buraya kimse bakmamıştı, güneş doğduktan bir yarım saat sonra, ortalık puslu aydınlıkken yoldan geçen tek arabanın şoförü güneş gözlerini kamaştırınca arabasını kenara çekti, gözlerini ışığa alıştırmak için ovuşturduğunda ayçiçek tarlasını iki kenardan saran insan kolu ve parmakları şeklinde oluşan tarlanın kenarlarını ilginç duvar sandı ama parmakların uzandığını görünce yaşadığının kabus dolu bir göz aldanması olduğunu düşünüp yola devam etti. Sonradan öğlene doğru vardığı bir benzin istasyonunda kafede insanların hararetli konuşmalarından ve televizyon haberlerinden kendi gördüğü insan kolu biçiminde devasa parmaklarla çevrili, gittikçe uzayan anlamsız duvar dediğinin kaçan ayçiçekleri olabileceğini düşünüp kafedekilere söyleyince hayal gücü deyip dalga geçtiler önce, sonra ya doğruysa deyip televizyon kanalını aradılar.

Başkentte hummalı çalışmalar vardı. Biliminsanları, politikacılar, veterinerler, botanikçiler, ressamlar toplanmış olayı araştırıyorlardı. Tarlada büyüyen insan kolları yaklaşık 20-30 cm genişliğinde, uzunluğu ise tarla boyu mesafede, eller ise tarlayı kucaklar şekildeydi. Tablodaki o kenarda kalmış zayıf cılız çiçekle hiç alakası yok gibi gözüküyordu. Yerinde araştırma yapan bilim kurulu üyeleri gördüklerine inanamıyorlardı. Kollar gittikçe büyüyor, tüm ayçiçeklerini kucaklıyordu. Kol kılları gibi kolun her yerinde oluşan küçük tomurcuklardan minik çiçekler çıkıyor, onlarda diğerlerinin arasına çiçek halinde dalıyordu. Kolların sadece tarlada olması ve etrafa yayılmaması umut vericiydi ama kola dokunmaya cesaret edemiyorlardı. Çiçekten çıkan insan koluna, ellerine, parmaklarına benzeyen ve gittikçe tarlayı çeviren bu canlı, güneşin tam dik geldiği saatlerde kolu dimdik göğe yükselen ve elinde ayçiçekleri tutan bir tuhaf hal aldı. Artık insanlar korkuyu unutup, bu muhteşem yükselişi seyretmek için tarlalara akın ettiler.

Öğleden sonra bilim kurulunun önerisiyle olağan üstü hal ilan edildi ve kolların ellenmesi, kesilmesi, tarladan çiçeklerin toplanması ikinci bir emire kadar duraklatıldı. Göğe yükselen kollar saat beş sıralarında sanki vazifesini tamamlamış gibi tekrar yerde tarlaya sarılı hale geldi. O gün insanlar göreceklerini görmüşler, yavaş yavaş heyecanlarını kaybetmeye başlamışlardı. Kolların sadece tarlaları çevirmesini ve öğlen zamanı güneşe doğru yükselmesini tipik güne bakan çiçeklerin davranışları olarak algıladılar.

Bütün gün nedenleri araştırmak için konuşan bilim insanları, her şeyi bilen insanlar, zararı, yararı, daha önceden de böyle oldu diyenler yayınlarda boy gösterdi. Birileri bunu ressamına sormak gerek dedi. Bu kadar ünlü bir eserin ressamı yaşasaydı bu olay hakkında ne yorum yapardı diye insanlar dönüp dolaşıp kendi söylediklerine bile inanacak kadar konuştular.

Akşama doğru yine son dakika haberlerinde tarlalarda toprağın tamamen çatladığını, tüm ayçiçeklerinin gövdelerinin toprağa çekildiği ve çiçeklerin tarlayı kapladığı görüldü. Kol ve el ise toprağa iyice yerleşmiş sanki uykuya çekilmiş gibiydi. 

Topraktan, çiçeklerden, kolun, parmakların kıllarından dikkatlice, zarar vermeden ve dokunmadan alınmaya çalışılan numuneler şehirden başkente yollandı. Merkez laboratuvarında incelemeye alındı. Öncelikle toprağın yapısında değişikliğe rastlanmadı, hatta koldaki, parmaktaki numunelerin de tablodan kaçan çiçekle ilgisi yok gibiydi. Araştırma helikopteri ile çekilen resimlerde kolların ve elin insan koluna benzediği, damarsı yapıların hizasında çiçeklerin yeniden canlandığı, diğer taraflarda ise ayçiçeği toprağındaki gibi kuruma olduğu gözlendi. Kolun güneşe doğru yukarı kalkması sırasında toprağın iyice çatladığının, derin yarıkların görülmesi, ayçiçeklerinin her ne kadar susuz yetişse bile, toprağın susuzluktan çatlaması suya duyulan ihtiyacı anlatıyordu.

Alınan kültür sonuçları bir iki hafta ya da daha geç sonuçlanacaktı. Ama ortada görülen sorun sadece tablolardaki ayçiçeği değil, beklenmeyen bir kuraklığın gelmesiydi.

Akşam haberlerinde spiker araştırmaların devam ettiğini, iki gün sonra tablonun kendi müzesine gönderileceğini ve kent müzesinde güvenlik önlemlerinin arttırıldığını söyledi. 

Müzede o akşam, tabloda bir çiçek eksik olarak etrafı zincirlenmiş, kameralar çiçeklere yönelmiş vaziyette, iki yanına görevli konuldu, alarmlar tekrar kontrol edildi, kapılar kapatıldı.

İnsanlar evlerinde günün yorgunluğu ile uykularına çekilmeden önce tabloya şöyle bakıp, ne gündü dediler. Çiçekleri saymak akıllarına gelmeden uyudular. Saysalardı tüm çiçeklerin yerli yerinde olduğunu göreceklerdi.

Ertesi gün haberlerde söylenen sadece tablonun bir gün önce yerine gönderildiğiydi.

İnsanlar işlerine daldılar.

Tarlalarda ayçiçeklerini sulama yöntemleri konuşuldu. Evlerde Ayçiçekleri tablosunun yanına su koydular. Belki bir tanesi vazoya su koyarsa tüm çiçekler canlanabilirdi. Sıradan bir gün sıradan bir şekilde başladı o gün de.

Sonra ….

Humerukulfingus helianthus

Sevgili Van Gogh,

Bu tabloya ne zaman baksam, vazoya su koysam diye düşünürüm.

 YASEMİN AKPINAR

Cevap Bırakın

E-posta aderesiniz kesinlikle yayınlanmayacaktır.